Kadınlar Hatay’da Katliamı Protesto Etti Kadınlar Hatay’da Katliamı Protesto Etti

Hatay/Samandağ Kuşalanı Mahallesi sakinlerinden 25 yaşındaki Alper Uzel, intihar ederek hayatına son verdi.
Samandağ Abdullah Cömert Alanında intihar ederek hayatını kaybeden Alper Uzel nezdinde intihara sürüklenen gençler, işçiler, emekçilerle ilgili basın açıklaması gerçekleştirildi.
Kaldıraç Hareketi tarafından düzenlenen basın açıklamasına sivil toplum kuruluş ve siyasi parti temsilcileri destek verdi.  Basın açıklamasında sık sık; “Unutmak Yok, Affetmek Yok, Helalleşmek Yok!”, “ Kurtuluş Yok Tek Başına; Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!”, “Bütün İntiharlar Politiktir!” sloganları atıldı.
Kaldıraç Hareketi adına basın açıklamasını Çağla Cemali okudu.
Cemali’nin açıklaması öncesinde kısa bir konuşma yapan Mustafa Çelik; bugün onlarca gencin intihara sürüklendiğini bunun sebebinin kapitalist sistemin yarattığı sömürü, baskı, stres, işsizlik, geleceksizlik, adaletsizlik gibi temel etkenler olduğunu belirterek “ Bunun panzehiri dayanışmadır, örgütlü mücadeledir.” dedi.
Çelik daha sonra sözü Çağla Cemali’ ye bıraktı. Cemali, basın açıklamasında 
“‘Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız 
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım’
Alper Uzel, dostumuz, yoldaşımız iki gün önce yaşadığı evin damında kendini asarak hayatına son verdi. 25 yaşında olan Alper, dün toprağa verildi.
Her yıl 15-24 yaş arası binlerce genç intihar ederek yaşamına son vermektedir. Sizce bu olağan mıdır? Bu o binlerce kişiyi "Sorunlu mu yapmaktadır? Sizce tüm bu gençler depresyonda olduğundan, kendi psikolojileri bozuk olduğundan, kişisel problemleri olduğundan mı intihar etmektedir? Sizce toplumsal olarak bizlerin payı nedir? Sizce dayanışma içinde olan toplumlarda bunca intihar vakasına rastlanır mı?
Bu devletin açıkladığı istatistiklere göre erkeklerdeki intihar vakalarının büyük çoğunluğu ekonomik sebepler, kadınlarınki ise aile geçimsizliği ile ilgilidir. Ve üniversite mezunu insanlarda intihar vakaları hızla artmaktadır. Türkiye'de yirmi yıl içerisinde intihar edenlerin sayısı 50 kat artmıştır.
Kapitalizm insan emeğinin sömürüsü üzerine kurulu bir sistemdir. Bir başkasının ürettiğine el koyan, bir başkasının fikrine, varoluşuna, yarattığı bütün güzelliklere el koyan kapitalizm asalakça bir varoluş ortaya koyar. Ve bu durum çürümeyi yaratır.
Kapitalizm emeğin yarattığına el koyduğundan sürdürülemez bir sistemdir. Fazladan ömür sürmektedir. Ve fazladan ömür süren her şey gibi çürümüşlüğünü topluma her geçen gün daha fazla bulaştırmaktadır. Bunu yapmaktan başka çaresi yoktur çünkü ömrü tükenen ve artık son demlerini yaşadığını bilen bir yapı olarak çırpınmaktadır.
Sistemin çürümüşlüğü toplumsal yaşama da bulaşmaktadır. Sistem çürümeyi daha fazla yaşayabilmek için örgütlemektedir. Her şeyin paraya endekslendiği, karın en önemli ve tek değer olduğu, para etmiyorsa bir şeyin anlamının olmadığı, bütün toplumsal ilişkilerin metalaştığı ve bunun normal olarak görüldüğü bir toplum yaratmaya çalışmaktadır. Bu topluma daha fazla yalnızlık, daha fazla bencillik, daha fazla acı, daha fazla ölüm olarak yansıyor. Her birimizi tek tek olduğumuzda kıskacına alıp yalnızlaştıran, adaletsizlik, geleceksizlik, sevgisizlik ile çaresiz bırakan bu sistem, bize çare olarak bu çürümeyi kabul etmeyi çürümeyi kabul etmediğimizde ise ölümü göstermektedir. Bugün intiharı "bir yol" olarak seçmiş bütün arkadaşlarımızın; Enes'in, Sibel'in, Alper’ in katili bu sistemdir. 
“ÖRGÜTLENMEK, DAYANIŞMAK, PAYLAŞMAK, ORTAKLAŞMAK YAŞATIR”
Kapitalist toplum, aramızdan aldığı her can için üzülelim, ağlayalım sonra normal şartlarda yaşıyormuş gibi hayatımıza devam edelim istiyorlar. Yüzbinlerce kişi depremde ölelim ama bir tek sorumlu dahi ceza atmasın biz her gün kıymetsiz nesneler olarak nefes almaya devam edelim istiyorlar. Soma'da yüzlerce işçi, daha fazla kar için atmadıkları iş güvenliği önlemleri yüzünden ölsün ama biz bunu “işin fıtratı” olarak görelim istiyorlar. Öldürülen yüzlerce kadının katilinin, elini kolunu sallaya sallaya ceza almadan sokakta dolaşmasını normalleştirelim istiyorlar. Doğası için mücadele eden Reşit Kibar ihale sahibi şirket tarafından jandarmaların gözü önünde kurşunlansın, öldürülsün ve katillerinin ceza almadan çıkmasını kabul edelim istiyorlar. Hrant Dink öldürüldüğünde katilin kahramanca karşılanmasını, Türk bayraklarına sarınıp sarmalanmasını gururla karşılayalım istiyor. Kürtler katledildiğinde ses çıkarmayalım ve sıra bize gelene kadar izleyelim istiyor. Bizler kiranın, faturaların, yemeğin, evin peşine düşelim birbirimizin acısına kulaklarımızı tıkayalım istiyorlar. Eğer bu yaşananları görmezden getirsek, birbirimizi duymazsak, kendimizle ilgilenirsek daha mutlu olacağımızı söylüyorlar. Bunu televizyonlarından, gazetelerinden, okumuş yazmışlarından, okullarından, yetkililerinden her gün söylüyor ve buna inanalım istiyorlar. İnanalım ki sorgulamayalım, inanalım ki mücadele etmeyelim istiyor. Ama bunu kabul ettiğimiz her gün, bu zulme sessiz kaldığımız her gün; daha mutsuz, kaygılı ve gelecekten umutsuz varlıklar olarak, yaşayan ölüler olarak devam ediyoruz bu hayata. 
İşte bunların hepsi aramızdan aldı Alper'i. İşte bunların hepsi Alper'i ve Alper gibi birçok insanı yaşamaktan uzaklaştırdı. 
“HEPİMİZ SORUMLUYUZ!”
Bu ilçede, ülkede, dünyada bir arada olmayı, dayanışma içinde, ortakça yaşamayı öğrenememenin sonuçları hepimiz için ağır oluyor. Kimimiz işçi cinayetlerinde kaybediyoruz sevdiklerimizi, kimimiz kadın cinayetlerinde, kimimiz kaçırılan çocuklarımızla, kimimiz benim başıma bir şey gelmez diye düşündüğü vakitlerden bir 6 Şubat sabahında... 
Hepimiz sorumluyuz, bu sistemin bir gün daha devam etmesine izin verenler olarak, hepimiz sorumluyuz.
Çağrımız tüm Samandağ Halkı'na, dünya halklarınadır: Başka bir yol var. Başka bir dünya mümkün. 
İnsanın insanı sömürmediği, dayanışmanın, eşitçe yaşamanın, sevginin, paylaşmanın, ortak olmanın ha olduğu bir toplumda yaşamak mümkün. Bütün bu çürümeye karşı mücadele etmek; emek sömürüsüne, halkların katliamına, işçi ve kadın cinayetlerine, adaletsizliklere karşı mücadele etmek ve yeni bir dünya kurmak mümkün. 
Deprem sürecinde, yangınlarda, sellerde ve daha nice durumda geliştirdiğimiz dayanışmalar da gördüğümüz üzere; örgütlenmek, dayanışmak, paylaşmak, ortaklaşmak yaşatır. İnsana, topluma ve doğaya yaraşır olan budur.
Yaşamak için, yaşatmak için örgütlenmeliyiz. Örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz. Bu sisteme karşı insanlık, eşitlik, özgürlük mücadelesi verenlere katılmalı, Devrim ve Sosyalizm mücadelesini büyütmeliyiz. Sistemin ölüm rüzgarına karşı kol kola girmeli bir avuç asalağın yaşamımızı belirlemesine izin vermemeliyiz. Ölümlerden ölüm seçenekleriyle karşımıza çıkan bu sistemi alaşağı etmeliyiz. Yalnız başına hiçbirimiz bu sistemle baş edemeyecektir.
Bugün örgütlenmek yaşamak, bugün örgütlenmek yaşatmak, bugün örgütlenmek insan olmanın zorunluluğudur. Alper'in de, bu sistem tarafından katledilen tüm dostlarımızın da ancak bu şekilde hesabını sorabiliriz. 
‘Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca 
Eller temizlenecektir
Bir tören olacaktır 
Ölülerimiz toplanacaktır.’ 
Asla unutmayacağız ve mutlaka hesap soracağız.” ifadelerine yer verdi.
Foto-Haber: Neslihan Sağaltıcı
 

Editör: Nezahat Fırıncıoğulları