Hz. Muhammedin Hz.Ali’ yi vekil tayin ettiği gün olarak kabul edilen Ğadir Hum Bayramı Samandağ’da ve dünyanın birçok bölgesinde yaşayan Aleviler tarafından dün kutlandı.
Alevilerin en büyük bayramı olarak kabul edilen Ğadir Hum dolayısıyla ilçemizde hiçbir esnaf kepenk açmıyor, mezarlıklar ve başta Hz. Hızır Türbesi olmak üzere Türbeler ziyaret ediliyor, kurbanlar kesiliyor, bahhurlar yakılarak dualar ediliyor.
Cumartesi gecesinden itibaren kesilen kurbanlar bayram sabahında geleneksel yemek olan Hırisi yapılarak paylaşıldı.
Samandağ Deniz sitesinde bulunan Hz. Hızır Makamı ilçe içinden ve dışından çok sayıda kişinin akınına uğradı. Makamı tavaf eden çok sayıda insan dualar okudu bahhurlar yaktıç
Yaşadığımız felakete rağmen halk yıllardır süren geleneğine sahip çıkarak duyarlılıka geleneğini sürdürdü.
Bayramla ilgili görüşlerini aldığımız vatandaşlar “Biz Alevilerin en büyük bayramı Ğadir Hum’ dur. Bu bayramda cehennem ateşi bile yanmaz.
Bizler buraya Hz. Hızır Makamına bahhur yakıp dualar etmeye geldik. Depremde ailemizden, akarbalarımızdan, komşularımızdan çok sayıda insanı kaybettik. Sabah erken saatlerde depremde kaybettiğimiz canlarımızın mezarlarını ziyaret ettik. Şimdi de burada dualarımızı edeceğiz. Allah bir daha böylesi büyük bir acıyı kimseye yaşatmasın. Bölgemizede ve tüm dünyada barış, huzur ve kardeşlik olsun.
Farklı inançların kardeşlik içinde yaşadığı ilçemizde geleneklerimizi ve kültürümüzü gelecek nesillerle de devam etmesini, huzurumuzun bozulmamasını diliyorum ve herkesin bayramını kutluyoruz” ifadelerine yer verdiler.
Ğadir Hum Bayramının İslamiyet içindeki önemi inanç önderleri tarafından şöyle özetlenmiştir:
Gadir Biati’nin, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra Hz. Ali’yi veli-vasi tayin ettiği ve Hz. Peygamberin İslam dininin kemale erdiğini, yani tamamladığını belirttiği gündür.
İslam aleminde Gadir Hum Biati olarak bilinen bu biatte velilik Hz. Ali’ye verildiğinden Alevilerce çok önemsenen bir biat olmuştur. Bu biatin Alevilerce kutsanmasının en önemli sebebi; Aleviliğin esaslarını oluşturan ilkelerin temel taşı sayılmasıdır. Çünkü bu biat Hz. Ali’nin vasiliğinin ve ilk halife olma hakkının açıklandığı gündür. Hz. Peygamberin, kendisinden sonra yerine Hz. Ali’nin geçmesi gerektiğini açıkladığı son ihtardır.
Allah Resulü'nün, ister hac sırasında, ister Gadir-i Hum'da, isterse Medine dönüşünde okuduğu bütün hutbelerde, Ehl-i Beyt'ini ümmete hatırlatıp Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra Ehl-i Beyti'ni de ümmete ağır ve paha biçilmez bir emanet olarak bıraktığını belirtmiştir. Müslümanlar, Kur’an’a ve Ehlibeyte sarıldıkları müddetçe asla dalalete düşmeyeceklerini ve bu ikisinin kıyamete kadar birbirinden asla ayrılmayacaklarını vurgulamıştır.
Hicretin onuncu yılında, Zilhiccet-il Haram ayının on sekizinde Resulullah (s.a.a) Vedâ Haccı’ndan dönerken Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde, Medine, Mısır ve Şam (Suriye) yollarının ayrımında Resul-ü Ekrem'e (s.a.a) şu ayet nazil oldu:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Maide, 67)
Bu ayet indikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a) kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.Deve semerlerini üst üste koyarak halkın kendisini görebileceği kadar bir yükselti elde edildi. Yanına Hz.Ali’yi de alarak üzerine çıktı.
Allah'a hamd u senâ ve insanlara öğüt ve nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
"Yakında ben (İlahî) davete icabet edeceğim; (dünyadan göçüp gideceğim). Allah katında ben de sorumluyum siz de. O gün siz Allah'a ne cevap vereceksiniz?" Oradakiler hep bir ağızdan:
"Senin risaletini tebliğ ettiğine, bize nasihat edip hayrımızı istediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni hayırla mükâfatlandırsın!" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve peygamberi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna şahadet ediyor musunuz? diye sorunca da insanlar, "evet" dediler. "Bütün bunlara tanıklık ederiz." Bu defa da, "Benim sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da "evet" cevabını verdiler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu'nun başında bana geleceksiniz. Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!"
Bu arada halkın içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beytim'dir. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah), bu ikisinin (Kevser) Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah'tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkada da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler."
Sonra şöyle devam etti:
"Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün olduğumu (onlar üzerinde tasarruf ve yetki sahibi olduğumu) bilmiyor musunuz?"
Halk "Evet, ya Resulullah biliyoruz!" diyince şöyle buyurdu:
"Benim her mümine kendi nefsinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?" Halk yine "evet, biliyoruz ya Resulullah!" dediler.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali'nin elinden tutarak koltuğunun altındaki beyazlık görününceye kadar kaldırıp şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah benim mevlamdır, ben de sizin mevlanız-efendinizim. O halde ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır." "Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak. Ona muhabbet edene muhabbet et, ona buğz edene buğz et." Sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım sen de şahid ol"
Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu: "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim." (Mâide/3)
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir."
Bu törenin ardından Ömer b. Hattab Hz. Ali'yi görerek şöyle dedi: "Ey Ebu Talib oğlu, ne mutlu sana! Erkek ve kadın her mu'minin velisi-efendisi oldun."
Bunun üzerine bütün Müslümanlar Hz. Ali'nin huzuruna gelerek itaatlerini belirtip kendisine biat ettiler.
Bu hutbeyi duyan Elhars bin Numan elfahri adında biri merkebine binip Hz. Peygamberin huzuruna gelip şöyle der: "Ey Resulullah bize emrettiğin şekliyle Allah'ın birliğine, ve senin onun kulu ve resulü olduğuna şahadet getirdik. Emrettiğin gibi beş vakit namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle zekatımızı da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan'da orucumuzu da tuttuk. Emrettiğin gibi hacca da gittik. Bütün bunlara rıza göstermeyerek amcanın oğlu Ali'yi elinden tutarak: "Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır." "Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol "dedin. Bu (emir) senden mi Allah’tan mıdır? "
Bunun üzerine" Resulullah (s.a.a)Bu (emir) Allah’tandır" diye buyurur.
Bunun üzerine elHars hiddetle "Ey Allah'ım Muhammed yalancı ise gökten başına taş düşür ki kendisinden sonrakilere ibret olsun. Eğer Muhammed sadık ise başıma gökten taş düşür ki benden sonrakilere ibret olayım" der.
Sözlerini tamamlamadan yüce Allah kendisi'nin başına taşlar düşürür ve ölü olarak yere yıkılır.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem'e (s.a.a) şu ayet nazil olur: "Bir soran inecek azabı sordu: İnkârcılar için ki onu savacak yoktur." (elMeâric/1/2)
Bugünün kutsal sayılması, günün namazla, niyazla, ibadetle geçirilmesi Alevilerin Kur’an’nın, Hz. Muhammed ve Ehlibeytinin takipçisi olduğunu belirten sonsuz sevgi ve saygısının göstergesidir.
Gadîr-i Hum tüm insanlığa barış, sevgi ve huzur getirmesi dileğiyle tüm Müslümanlara kutlu olsun!
Foto-Haber: Neslihan Sağaltıcı