CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, TBMM Genel Kurulu’nda, “Demokrasisini tek adam rejimine indirgeyen, içeride kutuplaştırmayı marifet sayan, muhalefeti şeytanlaştırmak için her türlü fırsatı kullanmaya gayret eden… Türkiye'yi her türlü riske asıl açık hâle getirenler bunlardır. Kurum ve kurallarıyla çalışan çağdaş bir demokrasiyi tesis etmek, bunu titizlikle korumak ve geliştirmek, Türkiye'yi 86 milyonun yurdu yapmak, ortak geleceğimiz için barış içinde hep birlikte çalışmak en başta Gazi Meclisin milletvekilleri olarak bizlerin sorumluluğudur; toplumu da buraya çekmek söylemimizle, eylemimizle elbette bizim öncülüğümüzde olmalıdır, olmak zorundadır. Dünyanın hiçbir yerinde muhalefet iktidarı makul olmaya çağırmaz, biz bu memlekette iktidarı makul olmaya, rasyonel olmaya; kutuplaşma dilinden, şeytanlaştırma dilinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Ama şunu biliniz ki Cumhuriyet Halk Partisi bu memleketin birliği, bütünlüğü için üzerine düşen her türlü görevi sonuna kadar yapmaya her koşulda devam edecektir” dedi.
TBMM Genel Kurulu, bugün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genel Kurulu terör saldırıları ile ilgili bilgilendirdi. Genel Kurul’da, CHP Grubu adına CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın konuştu.
“GAZİ MECLİS’E BİLGİ VERİLMESİ İHTİYACININ NİHAYET DUYULMASINI MECLİS’İN SAHİP OLMASI GEREKEN SAYGINLIK VE ETKİNLİĞİN ÇOK GERİSİNDE KALSA DA OLUMLU BİR ADIM OLARAK GÖRELİM”
Günaydın, şunları söyledi:
“Son 22 günde ülkemiz üç önemli terör saldırısına uğradı, 21 vatan evladımızı yitirdik. 22 ve 23 Aralık 2023 tarihlerinde, iki akşamüzeri üst üste, bir gün altı, ertesi gün altı olmak üzere toplam 12 çocuğumuzu şehit verdiğimizde, Meclis’in derhal ve vakit kaybetmeksizin bir kapalı oturum yapması; Milli Savunma ve Dışişleri Bakanları’nın Meclis’e gelip bilgi vermesi gerektiğine vurgu yapmıştık. Yapmadınız. Yerine bilmem kaçıncı kez, hiçbir sonuç vermediği çoktan anlaşılmış olan bildirilerle iç siyasete mesaj vermesi tercih ettiniz. Aradan yalnızca 20 gün geçti, bu kez dokuz kahraman askerimiz PKK tarafından şehit edildi. 12 Ocak günü şehitlerimiz toprağa düştü, ertesi gün memleketlerine gönderdik, toprağa verdik. Sonra pazar ve pazartesi günleri bekledik. Salı günü, bugün bir toplantı yapıyoruz. Bakanlar geldiler ve bilgi verdiler. Konuşmaların içeriğinden öte, Gazi Meclis’e bilgi verilmesi ihtiyacının nihayet duyulmasını Meclis’in sahip olması gereken saygınlık ve etkinliğin çok gerisinde kalsa da olumlu bir adım olarak görelim.
Ülkemizin ulusal güvenliği, birliği ve bütünlüğü; ortak güvenliğimiz açısından hayati önem taşıyan bir gündemimiz var. Bizler siyasetçiyiz. Yurttaşlarımız bizi; çocukları güven, refah ve barış içinde demokratik bir ülkede yetiştirebilme umudu ile seçiyorlar. Bize de bu yolda görevler ve sorumluluk yüklüyorlar. Meclis’te bulunan hiçbir milletvekili arkadaşımızın ister iktidarda ister muhalefette olsun; bu görev ve sorumluluklarını başkasına ya da başkalarına delege edebilme hakkı ve özgürlüğü yoktur. Meclis’in en temel görevleri yasama ve bütçe çıkartma, yürütmeyi denetleme üzerine şekillenir.
O halde, terör gibi ülkemizin en önemli sorununu siyaset üstü ya da siyaset dışı görebilme gibi bir durum asla söz konusu olamaz. Gencecik çocuklarımız toprağa düşüyorsa vakitsiz, bu durum hepimizin uykularını kaçırmalıdır. Elbette nedeni ile sonucu ile diyalektik bir bakış açısı ile konuyu ele almalı, araştırmalı ve sonuçlar üretmeliyiz. Bunu yaparken de doğruyu yanlıştan ayırmalı, her şeyi yerli yerine oturtmalıyız.
“GAZETE HABERLERİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DUYAN VARSA GELSİN BİZE İLETSİN”
Bu konuşma böyle bir eksen içinde gerçekleşecek. Amacım vulgar bir siyaset tarzı gütmek, elbette değil. Ancak böylesi yakıcı bir sorunu, suya sabuna dokunmadan ele almanın da mümkün olamayacağı elbette açık.
Milli Savunma ve Dışişleri Bakanlarını dinledik. Gazete haberlerinden başka bir şey duyan varsa gelsin bize iletsin. Ancak şunu ifade etmeliyim ki kurmay subaylara öğretilen bir bilgi vardır. Terörle mücadelenin yüzde 80’i dış politika, yüzde 20’si askeri harekatlarla sağlanır ve sağlanmalıdır. Biz, bugünlere bir anda mı geldik? Şehit sayılarını veriyorsunuz, isimlerini veriyorsunuz. Anımsatayım. 2022 yılında iktidara geldiğinizde, bu memleket yalnızca yedi şehit vermişti. Dolayısıyla, tabloyu nerelerden aldığınızı ve nereye götürdüğünüzü çok iyi anlamanız lazım.
İşe başladınız. Yalnızca üç ay sonra 1 Mart 2003 tarihinde bu Gazi Meclis’e bir tezkere getirdiniz. Amacınız 100 bin Amerikan askerini; bu memleketin limanlarına, havaalanlarına, yollarına konuşlandırmak; buradan Irak’a girmelerini sağlamak ve Irak’ta kimyasal silah aramalarına yardımcı olmaktı. Başbakanınız Abdullah Gül, Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan’dı. Her ikisi birlikte, bu tezkerenin Meclis’ten geçmesi için sistemli bir baskıyı milletvekilleriniz üzerinde uyguladılar. İki partili bir Meclis vardı. CHP’nin gücü, tek başına o tezkerenin reddine yetmiyordu. Elbette biz, müktesebatımız ve onurumuz gereğince o tezkereye ret oyu verdi. Bizle beraber, vicdan sahibi bazı AKP milletvekilleri ve bakanları da ret oyu verdiler. Bu ret oyu çerçevesinde, ülkemize gelmiş ve konuşlanmış Amerikan askerleri tası tarağı toplayıp, gitmek zorunda kaldılar.
“HAMASET YAPMAKLA İNSANLAR ANTİEMPERYALİST OLMAZLAR”
Soruyorum: Ertuğrul Yalçınbayır adı size bir şey ifade ediyor mu? Mehmet Aydın adını hatırlıyor musunuz? Ya da Zeki Ergezen adı, sizin için hala hafızalarınızda kalan bir isim mi? Muhtemelen hatırlayamazsınız. Üçü de hükümetlerinizin ilk bakanlarıydı. Ve o tezkereye ret oyu verdikleri için siyasi hayatlarını bitirdiniz. Şimdi bize antiemperyalist nutukları atıyorsunuz, öyle mi? Antiemperyalizm bir tutum değildir, konjonktürel bir durum değildir, bir ideolojidir, bir duruştur. Hamaset yapmakla insanlar antiemperyalist olmazlar.
Amerika Irak’a kuzeyden giremeyince gitti güneyden girdi. Aranan kimyasal silahlar bulunamadı, 1 milyon masum Iraklı öldürüldü ve Irak destabilize edildi, yani Irak bugünlere hazırlandı. Savaş bittiğinde lideriniz, antiemperyalist nutuklar atan Erdoğan şunu söylüyordu: Hani bu söylenmedi diyorlar ya… ‘Irak’ta savaşan kahraman Amerikan erkek ve kadın askerlerinin bir an önce ülkelerine en az kayıpla dönmeleri temennisi ile dua ediyoruz.’ Siz şimdi bize bu dualarla antiemperyalizm hamaseti yapıyorsunuz. Demek ki bugünü anlamak için, AKP’nin dünkü dış politikasına da bakmak gerekiyor.
Gelelim Suriye’ye… 2005 yılında, AKP mayınları temizlemeye karar verdi. Anlatımlarınız etkileyiciydi: Suriye sınırında, 50 yıl evvelden koyulmuş mayınlar var, yağmurlar yağmış, mayınlar kaymış, haritalarının nerede olduğu bilinmiyor. Ottowa Sözleşmesi’ne 164 ülke imza koymuş. Sözleşmeyi 32 ülke imzalamamıştı. Amerika, Rusya, Çin, Suriye bir de İsrail imzalamadı. Siz bize dediniz ki, bu mayınları Türk Ordusu kendi imkanları ile temizleyemez. Niye? Çünkü çok şehit veririz. Peki kim yapabilir bunu? Dünyada bu işte en iyi firmalar İsrailli firmalar. Bu söylemler konuyu Meclis’e getirdiniz. Esat birlikte aile fotoğrafları çekiyordunuz. İsrailli firmalara bu işi, 50 milyon dolar bile tutmayan bu işi ihale ettiniz. Bakın, her türlü şeyi kanıtlayarak söylüyorum: 2005 yılında açtığınız ihaleye İsrailli firmalar en düşük teklifi verdi. ‘Mayınları bu firmalar temizleyecek, beş yıl boyunca temizleme işlemini yapacaklar, sonra 44 yıllığına o mayınların temizlendiği alanı İsrailli firmalara kiraya vereceksiniz, İsrail orada organik tarım yapacak.’ Buna kim engel oldu, elbette CHP. Siz plana sadık kaldınız, CHP memleketine sadık kaldı.
Bu dış politika öngörüsüzlüğü sizi buralara getirdi. Asıl Suriye serüveniniz bitti mi? Bir sabah uyandı Amerikan Başkanı, Suriye’yi antidemokratik usullerle yönetilmekle suçladı. AKP geri durur mu, derhal bu trene atladınız. Dediniz ki, ‘Esat, aslında Esed’tir ve antidemokratik bir adamdır.’ O arada siz, Suudi Arabistan Kralı ile görüşmeye devam ediyordunuz. Sudan’ın lideri Ömer El-Beşir en yakın arkadaşınızdı. Kendinize bakmadan tavsiyelerde bulundunuz. Sonra dediniz ki, ‘Biz tanklara binersek üç saatte Şam’a gideriz.’ Bu söylemler altında her zaman olduğu gibi Amerika’nın peşine takıldınız. Küçücük bir ülkede, komşunuzda; 100 binlerce insanın çoluk çocuk ölmesine kılınızı bile kıpırdatmadınız. Dünyanın dört bir tarafından, ganimet peşinde koşan cihatçılar, o ülkeye sizlerin lojistiği ile sizlerin ulaşımı ile geldi. Sağlık hizmetlerine kadar destek verdiniz. İdlip’te bir gece yarısı, hava kuvvetleri koruması olmadan oraya soktuğunuz ordumuzu birileri bombaladı, 33 askerimiz şehit oldu, ne olduğunu anlayamadan… Olağan şüpheli belliydi. Gittiniz, çocukların toprağa verilmesinin üzerinden bir hafta bile geçmeden; o olağan şüphelinin kapısında dakikalarca bekleyebildiniz. Bu sizin anlattığınız dış politikadır.
“BİZİ DİNLEMEK YERİNE EMPERYALİZM İLE İŞ TUTMAYI TERCİH ETTİNİZ”
Askerlerimizin ismini sayıyoruz. Niye unutuyoruz: Fethi Şahin, Sefer Taş… Hatırlıyor musunuz bu çocukları? Bu çocuklarımız Suriye’de yakıldı. Bu çocuklar yakılırken, futbol maçı seyrediyordunuz? Futbol maçı izlemeyi kesmediniz? Bir hafta süreyle; ‘dezenformasyondur, yalandır, böyle bir şey olmadı’ dediniz. Ve en sonunda o çocukların fotoğrafları, videoları yayınladı. O çocukların yakılma emrini veren IŞİD’in sözde emiri, Gaziantep’te kuşçu dükkânı açtı. İşte sizin dış politikanız budur, işte sizin iç politikanız budur.
Ben size Amerika ve İsrail ile birlikte ortağı ve tarafı olduğunuz; Irak ve Suriye politikanızı anlattım. Bu politika neye yaradı? Şu anda Amerika, Rusya, İsrail; Türkiye’nin komşusu. Ortaya çıkan sonuçları öngördük ve sizi ikaz ettik. Bizi dinlemek yerine emperyalizm ile iş tutmayı tercih ettiniz.
Beyaz Saray’dan size beyzbol sopalı fotoğraflar gönderdiler, umursamadınız. Hakaret dolu mektuplar yazdılar, gıkınız çıkmadı. Bugün Irak ve Suriye üzerinden bağıra bağıra gelen planların sonuçları ile memleket yüzleşmek zorunda kalıyor. Gerçek analiz budur. Dışişleri Bakanı anlattı bir şeyler. Buna ilişkin bir tek cümle duydunuz mu? Irak, Suriye bu hale nasıl geldi, birçok cümle duydunuz mu? Bir tek cümle duymadığınız için, orta yerde gerçekten değerlendirilebilecek bir analiz de yoktur. 20 dakika gazete haberi anlatmak, Dışişleri Bakanı’nın Meclis’e gelip bilgi vermesi anlamına gelmez, gelmemektedir.
“BU KAFA İLE BAŞKA BİR DUVARA ÇARPMANIZ YAKINDIR”
İşin Milli Savunma boyutu… Osmanlı’dan öğrendiğimiz bir ders var. Kışlaya siyaset sokmayacaksın. Osmanlı, Balkan Savaşı’nı kışlaya siyaset soktuğu için kaybetti. Balkan Savaşlarından hiç ders almadığımızı 2016 darbe girişiminde öğrendik. Bu memleketin Genelkurmay Başkanı, yaverleri tarafından derdest edildi. En yakınındakiler, bir numaralı darbeci oldu. Soruyorum, onlar oraya bir günde mi geldi, o terfileri alırken kimleri engellediniz. Fetullah Gülen, devlet sızdı diyorsunuz ya; koalisyon ortağınızdı. Oralara yükseldiler ve bir 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanınızı derdest ettiler.
15 Temmuz ile ders alındı mı? Başka tarikatlar; Jandarma’da, Emniyet’te, bakanlıklarda aynı şekilde örgütlenmeye devam ediyorlar. 10 Kasım törenlerinde, toplu iğne bulamadım diye bir yalanın arkasına sığınarak; bu memleketin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını yakasına asmayı reddeden adamlar, teğmen olarak bu orduda kalmaya devam ediyorlar, onları ikaz edenler soruşturuluyor. Bu kafa ile başka bir duvara çarpmanız yakındır. Ama maalesef memleket çarpıyor.
Bu ülkede insanları eşit olarak yaptığı birkaç iş vardı, bir tanesi askerlikti. Önce bedelliyi çıkardınız, parası olanlar tehlikeli bölgeler gitmediler. Bununla yetinmediniz. Sözleşmelilik çıkardınız. 2023 fiyatları ile bir sözleşmeli erin aylık ücreti, dış operasyonlarda görev yapıyorsa 17 bin lira. Şimdi zam yaptınız, 23 bin lira. Yani çocuklar, dışarıda iş bulamadıkları için herhangi bir eğitim de almadan, oralarda en kötü koşullarda, en riskli bölgelere konuluyorlar.
Görüyoruz ki, aldığımız yanıt hayır olmakla beraber; gerekli eğitimlerden geçirilemeyen bu çocuklar, adeta riskin önüne atılıyorlar. Bir de sınıfsal değerlendirme yapalım… Askerliği toplumun en yoksum kesimlerine tahvil etmiş, havale etmiş oldunuz. Bir Yemen Türküsünün gerçekliğini, 100 yıl sonra bu memleketin sokaklarına, mahallelerine, yoksul evlerine kazıdınız. ‘Yelen yolu çukurdandır, karavanam bakırdandır, zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir.’ Benim hemşehrimin evine asılan o bayrak geceleri beni uyutmuyor. O evden çıkan çocuklar şehit oluyorlar ve buralarda hamaset nutukları atılmaya devam ediliyor. Birileri de çoluğunu, çocuğunu, kendisini sahte çürük raporlarının arkasına saklamaya devam ediyor. Milliyetçilik nutukları, böyle buralarda atılmaz. Gerçekten yurtsever bir tutumu alana indirebiliyor musun, ona bakılır; toplumun vicdanı kanamaya devam ediyor.
Son 20 gün içinde, üç önemli saldırı olmuş. Bu saldırıların tamamı 10 kilometre yarıçapın içinde. Burada diyorlar ki, ‘terörün kökünü kazıdık, teröristler göz açamıyorlar.’ Sayenizde en büyük propagandayı yapıyorlar. Ben soruyorum: 22-23 Aralık saldırılarından sonra gerekli önlemleri aldıysanız, 12 Ocak niye oldu? 12 Ocak’tan sonra gerekli önlemleri aldınız mı? Ve bize yine çocuklarımızın toprağa düşmeyeceğini, şehit olmayacağını garanti edebiliyor musunuz?
Sayın Savunma Bakanı diyor ki, ‘Her kolda bir sıhhiye var, her üs bölgesinde de bir tabip var.’ Siz konuşurken, Sayın Bakan; bize telefonlar geliyor. Çocuk diyor ki, ‘Tıp fakültesinden mezun oldum. Uzmanlığımı yapamadım, mecburi hizmet için bölgeye gönderildim. Kuzey Irak’ta beni bir üsse indirdiler. Ben ne askerlikten anlarım ne de askeri yaralanmalardan anlarım.’ Siz böyle mi tabipleri oralara koyuyorsunuz? Türkiye’nin askeri sistemini çökertmenin, bir özeleştirisini yapmanın ihtiyacı içinde değil misiniz? Daha zaman size nasıl kanıtlayacak burada yanlış yaptığınızı?
Türkiye, izlediği yanlış politikalar sonucunda, büyük bir mülteci akınına uğradı. Suriye’den kaç milyon mülteci geldi, sayabilene aşk olsun. Komşumuzda bir sorun vardı, geldiler. Soruyorum: Afganistan ile Türkiye arasında 2 bin kilometre var. Şakır şakır mülteci geliyor. Onları kim bizim sınırlarımıza getiriyor, merak ettiniz mi, istihbaratınız var mı? Onlar bizim sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya Van’dan, Hakkari’den girip, Ankara’ya İstanbul’a hangi otobüs firmaları ile getiriliyor? Bunların içiresinde kaç tane, geçmişte kelle kesmiş, ciğer yemiş fotoğraflarını paylaşan uyuyan hücreler var… Bunun geçmişte gelecekte bir iç güvenlik sorunu yaratabileceğine ilişkin bir öngörünüz var mı? Mülteciler kardeşimizdir lafları ile dönmüyor.
Türkiye içeride ve dışarıda artan sorunlarla mücadele kararlılığı içindedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni anayasasında yazılı nitelikleri ile korumak ve geliştirmektir. Terör meselesinin çözümü demokrasidedir. Demokrasisini tek adam rejimine indirgeyen, içeride kutuplaştırmayı marifet sayan, muhalefeti şeytanlaştırmak için her türlü fırsatı kullanmaya gayret eden… Bunlar bilmelidirler ki Türkiye'yi her türlü riske asıl açık hâle getirenler bunlardır. Kurum ve kurallarıyla çalışan çağdaş bir demokrasiyi tesis etmek, bunu titizlikle korumak ve geliştirmek, Türkiye'yi 86 milyonun yurdu yapmak, ortak geleceğimiz için barış içinde hep birlikte çalışmak en başta Gazi Meclisin milletvekilleri olarak bizlerin sorumluluğudur; toplumu da buraya çekmek söylemimizle, eylemimizle elbette bizim öncülüğümüzde olmalıdır, olmak zorundadır. Dünyanın hiçbir yerinde muhalefet iktidarı makul olmaya çağırmaz, biz bu memlekette iktidarı makul olmaya, rasyonel olmaya; kutuplaşma dilinden, şeytanlaştırma dilinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Ama şunu biliniz ki Cumhuriyet Halk Partisi bu memleketin birliği, bütünlüğü için üzerine düşen her türlü görevi sonuna kadar yapmaya her koşulda devam edecektir.”