Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şunları söyledi:

Marmaris’te bu sabah erken saatlerde ilçe binamıza yönelik pompalı tüfekle bir saldırı yapıldı. Cam çerçeve indi. Neyse ki, ilçe binasında o saatte kimse olmadığı için herhangi bir cana zarar gelmedi. Saldırgan gözaltına alındı. Yaklaşık bir ay önceydi, İzmir’de Deniz Poyraz arkadaşımız alçakça bir saldırı sonucu katledilmişti. Daha bir ay olmadı, Marmaris'te yeni bir saldırı ile karşı karşıya kaldık. 

HDP’ye yönelik saldırıların arkasında planlı ve örgütlü bir odak var

Kullanılan silaha baktığımızda, öldürme amaçlı bir saldırı ile karşı karşıya olduğumuz çok açık. Her zaman olduğu gibi, ki Deniz Poyraz katledildiğinde de söyledik, saldırgan kişi psikolojik sorunları olan ve tedavi gören bir kişi olarak lanse edildi. Hep böyle oluyor. Türkiye’de sadece yakın tarihi kastetmiyorum, onlarca yıldır hangi provokasyon hazırlanırsa, siyasetçilere yönelik hangi saldırı yapılırsa yapılsın, saldırıyı yapan kişi sonrasında “Ben tek başımayım” açıklaması yapar. Dolayısıyla arkasında örgütlü ve planlı bir iş yokmuş gibi bir hava yaratmaya çalışır. Ama bu cümle ile arkasında bir örgütlü yapı var olduğu anlaşılır. İkincisi de, psikolojik tedavi görme ve ilaç alıyor olma meselesidir.

Nefret dili ve söylemi terk edilmediği sürece yaşanacakların sorumlusu iktidardır

Her iki açıklama da, bu saldırının aynen İzmir’de Deniz Poyraz arkadaşımızın katledildiği saldırıda olduğu gibi, planlı, hazırlanmış ve arkasında belli güçlerin olduğunu açıkça gösteren ifadelerdir. Bu saldırının arkasında da planlı ve karanlık odaklar vardır. 

Bir kez daha vurgulayalım ki, iktidarın oluşturduğu nefret söylemi, iktidarın HDP’ye yönelik kullandığı dil ve attığı adımlar bu saldırılar için iklimi uygun hale getirmektedir. İktidar nefret dili ve söylemini terk etmediği sürece, yaşanacak bütün bu tür saldırıların ve ortaya çıkacak bütün olumsuz sonuçların siyasi sorumlusu Cumhur İttifakı’dır. Çok açık ve net olarak söylüyoruz, iktidardır. Bu nefret dili ve üslubu devam ettiği müddetçe, “HDP bir an önce kapatılmalıdır” diye grup toplantılarında yaptıkları konuşmalarda bas bas bağıranlardır bu saldırıların azmettiricileri. “Fezlekeler gecikmeden Meclise gelmeli, Anayasa Mahkemesi kapatmalı; HDP’yi kapatmak Anayasa Mahkemesi’nin namus borcudur” diye bas bas bağıranlar bu saldırıların azmettiricisidir. 

Meclis’te kayıp silahlar araştırılsın dedik reddedildi

Dün Meclis’te kayıp silahlarla ilgili bir araştırma önergesi verdik. Aslında bunların kayıp değil, dağıtılan silahlar olduğunu biliyoruz. Tartışmalar sonucunda bu konuya dair önergemiz AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Biz dedik ki, böyle iddialar var. Uzunca bir süredir çeşitli dönemlerde yapılan, yeni olmayan resmi açıklamalar da var. Bu iddialar araştırılmalıdır, dedik. Hem İçişleri Bakanlığı’nın verileri, hem de mahkemelerce tespit edilenlerle, bu verilerle ilgili araştırma yapılmalı dedik; ama  AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Bugün pompalı tüfekle ilçe binamıza saldırı yapıldı. Yarın hangi silahla saldırı yapılacak acaba? Bizim “kayıp silahlar araştırılsın” dediğimiz önergeye ret oyu verenlere soruyoruz. Yarın hangi silahlarla yapılan saldırıyla karşı karşıya kalacağız acaba? Bunun da cevabını verecek misiniz? 

Tekrar söylüyoruz: Nefret dilini bir an evvel sona erdirmezseniz, bu saldırıların politik iklimini olgunlaştıracağınızı bir kez daha vurguluyoruz. 

Bir çorba yasa ile karşı karşıyayız

Dün Plan Bütçe Komisyonu’nda geçmiş olan bir torba yasa var. Şu anda turizmle ilgili kanun teklifi bittikten sonra genel kurula gelecek. Birkaç şey söylemek istiyoruz bu konuda. 

Birincisi, biz buna torba yasa diyoruz, ama aslında bir çorba yasa ile karşı karşıyayız. Artık torba yasa kavramı bile yapılmakta olanı, yasa teklifi ve tekniği açısından açıklamıyor. 23 madde içeriyor bu teklif. 18 farklı yasada ve 2 KHK’de değişiklik öngörüyor. Böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Ve bu teklif Plan Bütçe Komisyonu’na geliyor. Bu komisyon bir ihtisas komisyonu, esas itibariyle ekonomik ve sosyal alandaki teklifleri görüşür. Diş protez teknisyenleri ve teknikerleri, hava ayrıştırma tesislerinin ormanlara kurulabilmesi, kooperatiflerin yönetim kurulları, gözaltı sürelerinin uzatılmasının 3 yıl daha devam ettirilmesi, OHAL’de hüküm olmadan kamu çalışanlarının işlerinden çıkarılabilmesi gibi konular Plan ve Bütçe Komisyonu’nun önüne gelen çorba teklifin içinde yer alıyor. 

İktidar kendisine gelen hiç bir öneriyi kabul etmiyor

Yani yasa tekniği açısından baksak da tuhaf, bu komisyona gelmesi de tuhaf. Dolayısıyla bunu bir kez daha eleştirmek istiyoruz. Ve buradaki bazı noktalara da dikkat çekmek istiyoruz. 

Birincisi, eğer bu iktidar daha önce Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelmiş olan bazı konulardaki önerilerimizi ciddiye almış olsaydı, bugün bu maddelerle tekrardan karşımıza gelmezdi. Bunlardan bir tanesi çek kanunu ile ilgili. Karşılıksız çek ile ilgili getirilen infaz durdurma meselesiyle ilgili. Geçen sene geldiğinde biz bunu söyledik. Bunu 3 ay uzatmanın yetersizliğini söyledik, ama dinletemedik. Bugün yine karşımıza geldi. Neden? Çünkü iktidar kendisine önerilen hiçbir şeyi kabul etmiyor. 

Tütün üreticileri derhal serbest bırakılmalı

İkincisi, tütün ticareti ile ilgili olarak da bu cezaların olmaması veya ertelenmesi gerektiğini söyledik, ama şimdi yine karşımıza geldi. Çünkü iktidar, muhalefetin söylediği hiçbir şeyi kaale almıyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. 

Tütün konusunda yaşanan sıkıntılara Adıyaman’da isyan eden, sokağa çıkan yerli tütün üreticilerinin haklarının yok edildiği tekliflere karşı protestolarına dair iktidar ne yaptı? Bu gösterilere katılan 10 kişiyi tutukladı. Neden? Çünkü insanlar eleştirdiler, itiraz ettiler. Anayasal hakları olan gösteri yapma hakkını kullandılar, görüşlerini açıkladılar. Sonuç? Tutuklandılar. Şimdi o konudaki cezaların ertelenmesine dair madde geliyor önümüze. Bizi dinlemiş olsalardı, bu durum ile karşı karşıya kalınmayacaktı. Kınıyoruz. İnsanların, tütün üreticilerinin, çiftçilerin hakları için gösteri yapmaları karşısında, düşüncelerini ifade etmeleri karşısında gözaltı ve tutuklama yapan iktidarın bu tutumunu kınıyoruz. Ve onların derhal serbest bırakılması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanlar kendi hakları için, yaşamları için eleştirilerini, görüşlerini dile getiremeyecekler mi? Bu iktidarı eleştiremeyecekler mi? Bu nasıl bir zorbalık? Nasıl bir zulüm etme anlayışı? Kabul edilebilir gibi değil. Kınıyoruz. Adıyaman’da tutuklanan tütün üreticileri derhal serbest bırakılmalıdır. 

İktidar gözaltı süresinin 12 gün olarak uzatılmasını istiyor

Şimdi bir vahim konu daha var. Hatırlarsanız 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra 20 Temmuz 2018’de OHAL ilan edilmiş, 18 Temmuz 2018’e kadar OHAL devam etmişti. Sonra o dönemde kullanılan yetkilerin ve KHK’lerin bazılarının uygulama süresini 2018’de bu Meclis 3 yıl uzattı. O zaman da eleştirmiştik, yapmayın demiştik. OHAL dönemi devam ediyor bu şekilde uzattığınızda demiştik. Ama anlatamadık, 31 Temmuz 2021’e kadar uzattılar. Şimdi iktidar yeniden geldi ve üç konuda uzatma istiyor. Birincisi, gözaltı süresini 4 günden 12 güne kadar uzatma imkanının 3 yıl daha devam etmesini istiyor. Neden gözaltı sürelerini uzatmak istiyor bu iktidar? Bunun hukuki bir açıklaması var mı? Yok. 

İktidar 2023 seçimlerini OHAL gölgesinde yapmak istiyor

İkincisi, iktidar diyor ki, şirketlere TMSF’nin kayyım atama hakkını da 3 sene daha uzatalım. Neden? Siz bir tarafta uluslararası alanda şirketlere büyük güvenceler vereceksiniz, “Türkiye’ye gelin, yatırım yapın” diyeceksiniz; ama öbür tarafta TMSF elinde bu yetkiyi bulundurmaya devam edecek. Çeşitli şirketlere baskı yapılmasının ve çökülmesinin zeminini oluşturacak. 

Üçüncüsü, iktidar kamudan hükümsüz ihraçlar devam etsin istiyor. O torba yasanın içinde bu da var. 3 yıl daha kamudan hükümsüz insanları ihraç edebilelim diyor. Şimdi bunların hiçbirisi kabul edilebilir şeyler değil. Hukuki hiçbir yanı yok bunların. 

Bu iktidar aslında demiş oluyor ki, OHAL dönemindeki KHK’ler olmaksızın ben bu ülkeyi yönetemiyorum, o KHK’lere ihtiyacım var demiş oluyor. Yani hukuk ve adalet mekanizması gerekli değil bana diyor. Yeter ki, ben bu kararnamelere sahip olayım, bunlar aracılığı ile yönetebileyim ülkeyi diyor. Kabul edilebilir mi? Edilemez. 

15 Temmuz darbe girişimini Allah’ın lütfu olarak gören bu iktidar, bu lütfun yarattığı fırsatları devam ettirmek için bu torba yasayı getiriyor ve Genel Kurulda görüşülecek. 31 Temmuz 2024’e kadar uzatalım bu yetkileri diyor. Seçimler normal zamanda yapılırsa, 2023 yılının Haziran ayında olacak. Yani bu iktidar, OHAL kararnamelerinin kullanıldığı bir dönemde genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yapmak istiyor. OHAL gölgesinde bu seçimleri yapmak istiyor. Yani seçimlerde propaganda özgürlüğünün olmadığı, insanların özgürce siyasi faaliyetlerini sürdüremeyeceği bir ortamda Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili genel seçimlerini yapmak istiyor. 3 yılın amacı budur. Bu kadar hukuksuzluk ve adaletsizlik kabul edilebilir mi? 

Devletten hukuku çıkarınca geriye suç örgütleri kalıyor

İşte bu iktidar hukuku ve demokrasiyi bir ayak bağı olarak görüyor kendine. Ayağındaki pranga olarak görüyor. Bu nedenle bu devletin içinden hukuku çıkarıyor. Geriye suç örgütleri kalıyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil. 

Geçen hafta bir araştırma önergesi verdik, o da reddedildi. Süleyman Özışık isimli, iktidarın yakınında yıllarca bulunmuş olan bir iktidar gazetecisi demiştiki iki hafta önce, “Gerek Süleyman Soylu’ya, gerek OHAL İşlemleri Komisyonuna, gerekse diğer mercilere, masum olduğuna inandığım binlerce insanın dosyasını gönderdim. Dedim ki, bu insanlar eğer masum çıkmazsa hesabını benden sorun! Araştırmalar yapıldı, hepsinin bir iftiraya kurban gittiği ortaya çıktı ve hepsi görevlerine iade edildi.” 

Yani OHAL Komisyonu, insanların haksız yere ihraç edilip edilmediği üzerine çalışırken, Süleyman Özışık’ın söylediği bu tür başvurular ile karar vermiş demek ki. Bu konudaki önergemiz de AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Bir kez daha söyleyelim: Bu anlayışla, devletin içinden hukukun üstünlüğünü çıkararak yok eden, yargıyı bağımlı ve taraflı bir hale getiren, OHAL Komisyonunu aslında herhangi bir yargı mekanizmasına bağlı olmadan çalıştıran ve insanları işte bu tür çalışmalarla - FETÖ Borsası dedikleri meseleyi hatırlatmak istiyorum – ve işlemler sonucunda hukuksuzlukla atan veya geri alan bu tür adımların sonunda ülke bu hale geldi. İşte bunu devam ettirmek istiyor iktidar. Bu da kabul edilemez. 

Bütün darbelere karşı olduk, karşı olmaya devam edeceğiz

Yarın 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümü. Türkiye'de bütün darbelere karşı olduğumuz gibi ,15 Temmuz darbe girişimi karşısında da pozisyonumuzu çok net olarak aldık. 15 Temmuz’dan bir gün sonra, 16 Temmuz’da Meclis’te yapılan ortak açıklamada, o dönem Grup Başkanvekilimiz olan İdris Baluken, ortak bildiriyi HDP adına imzaladı ve darbe konusundaki pozisyonumuzu Meclis içindeki bütün diğer partilerle beraber çok net olarak vurguladı. Yaptığımız bütün çalışmalarda da bunu dile getirdik. Sivil siyasete, demokratik siyasete, halkın iradesiyle oluşmuş olan - ister belediye meclisi, ister belediye başkanı, isterse milletvekili olsun - yönetim kademelerine karşı her türlü müdahalenin karşısında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Bir kez daha 27 Mayıs’tan bu yana tüm darbeleri ve darbe girişimlerini lanetliyoruz. 

15 Temmuz’un yıl dönümü olduğu için bir kez daha söylüyoruz: Türkiye’de bütün darbelerin siyasi ayağı ortaya çıkarıldı, 1960’lardan bugüne kadar. Siyasi ayağı açığa çıkarılmamış tek darbe, 15 Temmuz darbe girişimidir. Siyasi ayağı adeta buharlaştı. Kimse bilmiyor siyasi ayağını. Ama aslında herkes biliyor. Nasıl oldu da 15 Temmuz'a gelindi, herkes biliyor. 

Bir kez daha bunu hatırlatalım, 15 Temmuz'un siyasi ayağının ortaya çıkarılmamış olmasının ne kadar büyük bir yanlış olduğunu bir kez daha vurgulayalım. 15 Temmuz’un yıl dönümünde bir kez daha şunu söyleyelim: Bu iktidarın mutlak iktidar yaratma hedefi, kuvvetler ayrılığını tek bir kişide birleştirme hedefi, denge denetleme mekanizmalarını işlemez hale getirme hedefi ve anlayışı, hukukun üstünlüğünü yok etme anlayışı, aslında bir tek adam rejimi kurma anlayışıdır. Allah’ın lütfu olarak nitelendirilen 15 Temmuz darbe girişimi aslında büyük bir fırsat yaratmıştır bu iktidar için ve bu fırsatçılığı bu iktidar kullanmaya devam etmektedir. 

Ağbal’ın görevden alınmasının nedeni yüksek faiz değilmiş demek ki...

Merkez Bankası bugün de faiz oranını sabit tuttu, yani faiz oranı yüzde 19’larda kaldı. Naci Ağbal görevden alındığından beri faizde bir değişiklik yok. Görevden alma gerekçesi sözde yüksek faizdi; demek ki o değilmiş. Gece yarısı görevden alınan Merkez Bankası Başkanı kararnamesinden sonra, Türk Lirası bir gecede yüzde 15 değer kaybetmiş, borsa dip yapmış, dolar rekora koşmuştu. 

AKP Grup Başkanvekili, yapılan fahiş zamların sebebi döviz kurundaki yükseliştir diyor. Döviz kurundaki yükselişin AKP Genel Başkanı’nın gülünç enflasyon-faiz teorisinden kaynaklı olduğunu hep beraber biliyoruz. Yine AKP Genel Başkanı’nın gece yarısı kararnamesi ile Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alması sonucu bu yükselişin bir kez daha gerçekleştiğini ve haksız kazanç elde edildiğini biliyoruz. 3. yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’yi getirdiği nokta budur. 

TRT artık SRT adını alsa, daha isabetli olur

Son olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle TRT Yönetim Kurulu’na yeni atamalar yapıldı. Aslında TRT, artık SRT ismini alsa, yani Saray Radyo ve Televizyon Kurumu ismini alsa daha isabetli olur. Çünkü TRT, yaptığı yayıncılık ile iktidarı sadece destekleyen, ama halkın vergilerinden oluşan bir bütçe ile çalışan bir kamu kurumudur. Muhalefetin sesini kısmakta birinci sıradadır. Bu yeni atama ile oluşmuş bir durum değildir; ama iktidar bir kez daha bu atama ile yandaşlarına ödül vermiştir. Farklı düşünenlere ceza gibi bir atamadır. Yandaş basın mensubu olanların atanması ile, iktidarın yanında yer alan kişilerce yönetilerek, TRT bir kamu kurumu olma niteliğini tam anlamıyla yitirmiştir. Bir kez daha bunu eleştiriyor ve kınıyoruz. Katkı payı ile ve halkın vergileriyle Pelikan hizbi desteklenmektedir. TRT, iktidarın aparatı haline getirilmiştir, siyasi etik ve hukuk kurallarına aykırı bir işleyiş vardır. TRT’ye artık SRT dersek, çok doğru bir iş yapılmış olur. 

Kimse HDP seçmenlerini çantada keklik olarak düşünmemeli

Soru: Pervin Buldan’ın HDP’nin oylarını kimse cebinde görmesin, yerel seçimleri hatırlatarak hiç kimse bizden aynı tavrı beklemesin şeklinde bir açıklaması oldu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Sizin okuduğunuz gibidir Eş Genel Başkanımızın açıklaması. Benim ekleyecek birşeyim yok. Bizim yerel seçimlerde, 31 Mart ve 23 Haziran’da yaptığımız bir ittifak değildi. Taktiğimizi o zaman da açıkladık. İktidarın yerel yönetimlerde egemenlik alanını daraltmak üzere uyguladığımız bir seçim taktiğiydi ve başarılı bir şekilde uyguladık. O günün koşullarında yapılmış bir şeydi. Bugün seçimlere giderken, koşullar neyi gerektiriyorsa, kurullarımız ile birlikte bunları tartışacağız, günü geldiğinde kararımızı veririz. Eş Genel Başkanımızın söyledikleri çok açık ve net. Kimse HDP seçmenlerini çantada keklik olarak düşünmemeli. Hele hele “HDP’yi kapatalım da, onların seçmenleri çeşitli partilere dağılır” fikrinde olan siyaset mühendisleri var, onlara da selamlarımızı  gönderelim ve diyelim ki, HDP seçmeni o oyunlara gelmez. HDP kapatılırsa, kendine bir yol bulur, bir yol açar HDP seçmenleri. HDP’yi tasfiye etme anlayışında olanlara en net cevabı sandıkta verir.

Ayhan Bilgen’in sorumlu bir davranış içinde olacağından bir şüphemiz yoktur

Soru: Ayhan Bilgen’in yeni bir parti kuracağı yönünde değerlendirilen açıklamaları vardı. Bunları nasıl değerlendirirsiniz?

Ayhan Bilgen’i televizyonda izledim. Bu soru kendisine de soruldu. Onun söylediklerine bağlı kalmak durumundayız. Ayhan Bilgen arkadaşımızdır. Yıllarca parti sözcülüğü, grup başkanvekilliği, belediye eş başkanlığı yapmıştır, partinin kurucusudur aynı zamanda. Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası iddianamesinde adı geçmektedir. Sorumlu bir davranış içinde olacağından bir şüphemiz yoktur. Biz her zaman onunla görüşür, konuşuruz. O da kapatma davası karşısında bizlerle birlikte mücadele edecektir. 

14 Temmuz 2021

Editör: TE Bilişim