Eğitim-İş: Bu Karanlığı Hep Birlikte Dağıtacağız! Eğitim-İş: Bu Karanlığı Hep Birlikte Dağıtacağız!

Hatay/ Defne'de Halkevleri tarafından düzenlenen “Hatay'ı gör!” çalıştayı gerçekleştirildi.
Halkevleri'nin Defne ilçesinde Grand Boğaziçi Otel'de düzenlediği çalıştayda, şehrin acil ve önemli sorunları, toplumsal mücadelelerde ortaya çıkan talepler ve çözüm önerileri ele alındı.
Hatay'ı Gör” başlıklı çalıştayda, Halkevleri'nin İkinci Yıl Hatay Deprem Raporu'na katkı sunan isimler tarafından “kentin yeniden inşası ve mimarlık”, “enerji”, “eğitim”, “sağlık”, “hukuk”, “çevre” ve “medya” alanlarında sunumlar yapıldı.
Moderatörlüğünü Gazeteci Ali Ergin Demirhan'ın yaptığı çalıştayda Mimar Fuat Büyükaşık, Elektrik Mühendisleri Odası Hatay temsilcisi Cem Hüzmeli, Eğitim Sen Hatay şube başkanı Özgür Tıraş, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyesi Dr. Ali Kanatlı, Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, Avukat Ecevit Alkan ve gazeteci Vecih Cuzdan'ın sunumlarıyla katkı sundu. Çalıştaya; CHP Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu ve Defne Belediye Başkanı Halil İbrahim Özgün' ün yanı sıra;  çeşitli siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütü temsilcileri, akademisyenler, gazeteciler ve vatandaşlar katıldı.
“BİZİM TARİHİMİZ TOKİ'YE SIĞMAZ”
Mimar Fuat Büyükaşık, “Kent ve Barınma” başlıklı sunumunda uzun yıllardır imar sorunu yaşayan kentin deprem sonrasında da plansız bir şekilde inşa edildiğini vurguladı. Büyükaşık, 2012 yılında Hatay'daki belde belediyelerinin kaldırılıp büyükşehir belediyesi statüsüne geçildiğinde sorunun çözülmesi için fırsatlar doğduğunu ancak yerel yönetimin bu konuyu ciddiyetle ele almadığını ifade etti.
Mimar Fuat Büyükaşık, 6 ve 20 Şubat depremlerinde Hatay'da 84 bin 119 yapının yıkıldığını ve 223 bin 906 kişinin hâlâ konteynerlerde yaşamaya devam ettiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 31 Mart 2023'teki “bir yılda 319 bin konut vaadi”ne atıfta bulunan Büyükaşık, “Şu an yaşadığımız kaosun temel nedeni bu sözdür” ifadelerini kullandı.
Kent merkezindeki küçük bir alan dışında bütün TOKİ konutlarının kentin sosyal ve kültürel dokusunu dikkate almayan tek tip konutlar olduğunu belirten Büyükaşık, yerinde dönüşüm için de yeterli kaynak aktarılmadığını belirtti. Büyükaşık, kentin bir planlama dahilinde yeni baştan tasarlanması gerektiğini ve kamunun bu süreçte asli rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.
Ayrıca, Hatay'da kentin tarihi ve kültürel dokusunu göz ardı eden, plansız ve kontrolsüz bir yeniden inşa süreci yürütüldüğünü vurgulayan Büyükaşık, “Bizim tarihimiz TOKİ'ye sığmaz” diye konuştu.
HATAY'DA SAĞLIK SİSTEMİMİZ ENKAZ ALTINDA KALDI”
“Sağlık” başlığı altında bir sunum yapan TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Ali Kanatlı da sağlıktaki neoliberal dönüşümün yarattığı yıkımın sonuçları depremde yakıcı biçimde görüldüğünü ifade etti. Sağlığın kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılması ve piyasalaştırılmasının artan oranda bebek ölümlerine, nitelikli tedaviye erişimde engellere yol açtığını vurguladı. Kanatlı sağlık emekçilerinin yetersiz koşullar nedeniyle kenti terk ettiğini ve kalanların da ağır iş yükü aldında tükeniş yaşadığını belirtti.
TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Ali Kanatlı, “İktidar depremi afete, afeti ranta çevirdi. Halklar ise yaralarını birbirleriyle dayanışarak aştılar” dedi.
Hatay'da 56 aile sağlık merkezinin depremde yıkıldığını hatırlatan Dr. Kanatlı, “İki yılda sadece üç aile sağlığı merkezi yapıldı. Bakanlığa sorduğumuzda 'Yer yok' diyorlar. Sağlıkta özelleştirmenin sonuçlarını, depremin vurduğu Hatay'da en çarpıcı biçimde yaşıyoruz. Sağlık sistemimiz enkaz altında kaldı” diye konuştu.
Dr. Kanatlı, depremden sonra kentteki hekim ve hemşire sayısının yarıya indiğini belirterek, “Sağlık Bakanlığı bu konudaki feryadımızı duymuyor. Sağlıksız bir kentte sağlık emekçilerinden sağlıklı bir hizmet vermelerini bekleyemeyiz. Hekimler ve hemşireler, ikişer kişilik iş yüküyle çalışmak zorunda kalıyor” dedi.
“DENETİMSİZLİK YÜZÜNDEN YÜZLERCE YANGIN ÇIKTI”
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Hatay Temsilcisi Cem Hüzmeli ise kentteki elektrik kesintileri ve altyapı sorununa ilişkin bir sunum yaptı.
Hüzmeli, “Konteyner kentler kurulurken, elektrik güvenliği açısından gönüllü olarak denetim yapabileceğimizi iletmiştik ancak yetkililer o dönemde bunu kabul etmedi. Sonuç olarak, denetimsizlik yüzünden konteynerlerde yüzlerce yangın çıktı. Daha bu ayın başında Samandağ'da bir prefabrik evde çıkan yangında iki çocuk hayatını kaybetti” dedi.
Kentte elektrik kesintilerinin artık hayatın olağan bir parçası haline geldiğini belirten Hüzmeli, “Dağıtım şirketi arızaları gidermekle yetindi. Ancak depremden bu yana esaslı bir altyapı yatırımı yapılmadı. Ayrıca küçülmeye giderek personel çıkardı ve yatırımları düşürdü. Bu durum bizler tarafından endişeyle karşılanıyor. Yıllardır söyledik; enerji ve haberleşme özelleştirilemez. Şimdi bunun sonuçlarını yaşıyoruz” ifadelerine yer verdi.
Hüzmeli, ayrıca kentteki yatırım ihtiyacına rağmen elektrik dağıtım işlerini yürüten Toroslar EDAŞ şirketinin yatırımları durdurmasının ve personel azaltmaya gitmesinin tehlikeli bir tezat oluşturduğuna dikkat çekti.
“ÖĞRENCİLER DESTEK ALAMADIĞI İÇİN OKUL TERKLERİ ÇOĞALIYOR”
Eğitim Sen Hatay Şube Başkanı Özgür Tıraş “Depremde 210 okul yıkıldı, 99 yeni okul yapıldığı açıklandı. Ancak bu sayının çoğu konteyner ve prefabrik okullardan oluşuyor. 180 okul orta hasarlı ve güçlendirilmesi gerekiyor. Hatay'daki en nitelikli lisemiz hala emniyet müdürlüğü olarak kullanılıyor. Antakya ve Samandağ'da emniyet tarafından kullanılan başka binalar da var” dedi.
Hatay'daki öğrencilerin dezavantajlı öğrenci olduklarını ve desteklenmeleri gerekirken gerekli desteklerin yapılmadığını ve haksız yere başarısızlık duygusu yaşadıklarını belirten Tıraş bu nedenle eğitim terkinin arttığını vurguladı.
Ulaşım ve beslenme sorunlarına da dikkat çeken Tıraş, “Ücretsiz okul yemeği meselesi, tasarruf tedbirleri gerekçesiyle hâlâ sağlanamıyor. Ancak iktidarın kendi ihtiyaçları söz konusu olduğunda 'itibardan tasarruf olmaz' deniliyor. Öte yandan, öğrencilerin sabah ve akşam karanlığında okullara gitmek zorunda kalması, servis yetersizliği nedeniyle otostop yapmak zorunda olmaları başka ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
“ŞEHRİMİZ İNŞAAT FİRMALARINA TESLİM EDİLDİ”
Çalıştayın ikinci bölümünde, Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, Avukat Ecevit Alkan ve bianet Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Vecih Cuzdan konuştu.
Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk deprem bölgesindeki yaşam mücadelesinin yoksulluğa karşı mücadele ve kamusal haklar mücadelesinde Halkevleri'nin merkezi mücadele programı için güçlü bir referans oluşturduğuna dikkat çekerken, kamulaştırma mücadelesinin yükseltilmesi gerektiğini vurguladı. Merttürk ayrıca Halkevleri'nin afet süreçlerinde açığa çıkan deneyimleri kalıcı, kurumsal ve profesyonel bir düzleme taşımak üzere bir 'afet örgütü' kurmak üzere çalışmaları başlattığını da duyurdu.
 “ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR” KARARI KENTİN İDAM FERMANI OLDU
Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu yaptığı “Çevre ve Ekoloji” sunumunda Hatay'da hayvancılığın, zeytinciliğin ve tarımın bitme aşamasına geldiğini söyleyen Karasu, kentin inşaat şirketlerine teslim edildiğini ifade etti. “ÇED gerekli değildir” kararları ile açılan taş ocakları-beton santrallerinin kent ekosisteminde büyük bir yıkım yaratırken, Samandağ biberi gibi tescilli ürünlerin veriminde büyük bir kayıp yaşandığını vurguladı. Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Karasu “Şehrimiz inşaat firmalarına teslim edildi. Taş ocakları ve inşaat çalışmaları nedeniyle kırsal alanlarda yaşam tamamen daraltıldı” ifadelerini kullandı.
Karasu, kent içindeki beton santrallerinin hava kirliliğine yol açarak kanser riskini artırdığını vurguladı ve Hatay'ın tarım, sulak alan ve yerleşim bölgelerinin yeniden inşa faaliyetlerinden nasıl etkilendiğini görseller eşliğinde sundu.
“Molozların kontrolsüzce taşınmasından asbest sorununa kadar inanılmaz bir çevre katliamı yaşadık. Tarım arazilerinde inşaat faaliyetleri son sürat devam ediyor” diyen Karasu, yaşanan tahribatın boyutlarına dikkat çekti.
“DEPREM SUÇLARIYLA İLGİLİ ETKİN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMÜYOR”
Avukat Ecevit Alkan, Hatay'da ceza mahkemelerinin etkin bir şekilde işletilmediğini bu sebeple yurttaşların haklarını idari mahkemede aradığını söyledi. 
Avukat Ecevit Alkan, 2023 ve 2024 yıllarında Hatay'da 40 bin idari dava açıldığını, ancak 960 bin kişinin hak kaybına uğradığını belirterek, “Bu kişiler davalarını açamadılar, hukuksal destek alamadılar. Dolayısıyla mağduriyet yaşadılar ve hâlâ yaşamaya devam ediyorlar” dedi.
Deprem suçlarının soruşturulmadığını, üç bin 500 adet binada insanların öldüğü ancak iki yılda toplam üç bin adet ceza mahkemesi dosyası açılığını ve açılan davaların bir bölümünün deprem dosyasını olduğunu ifade etti. Hem dava dosyası masraflarından hem de devlete karşı hukuk mücadelesi yürütülemeyeceği algısı dolasıyla insanların hukuki anlamda haklarını arayamadıklarını vurguladı.
Deprem suçlarıyla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çeken Alkan, “Vatandaş ile devletin hesaplaşması idare mahkemelerine kaymış durumda. Vatandaşlar, hakkını idare mahkemelerinde aramak zorunda kalıyor çünkü ceza mahkemelerinde soruşturmalar etkin bir şekilde yürütülemiyor” ifadelerini kullandı.
“GAZETECİLİK ENKAZA VE ENGELLERE RAĞMEN SÜRÜYOR”
bianet Sorumlu Yazı işleri Müdürü gazeteci Vecih Cuzdan da 6 Şubat'tan bu yana bağımsız medyanın hem kamuoyunu bilgilendirmek hem de yetkilileri hesap vermeye zorlamak açısından kritik bir rol oynadığını belirterek, “Ancak süreç, sadece gazetecilik mesleğinin zorluklarını değil, aynı zamanda Türkiye'deki ifade ve basın özgürlüğü üzerindeki baskıları da görünür kıldı” dedi. Cuzdan, deprem bölgelerindeki gazetecilerin, fiziksel altyapı sorunları, ekonomik zorluklar ve resmi engellerle mücadele etmeyi sürdürdüklerini ifade etti.
Cuzdan, IPS İletişim Vakfı/bianet olarak Malatya ve Hatay'da yerel gazetecilerin katılımıyla düzenledikleri atölyelerde edindikleri deneyimleri paylaştı. Deprem bölgelerindeki gazetecilerin, fiziksel altyapı sorunları, ekonomik zorluklar ve resmi engellerle mücadele etmeyi sürdürdüklerini ifade etti.
Hatay Halkevi Başkanı Eylem Mansuroğlu da depremin hemen ardından başlayan dayanışma seferberliği içinde kurulan Yaşam Meclisleri ve Yaşam Merkezleri deneyimlerinin iki yılını özetleyen bir konuşma yaptı. Mansuroğlu, barınmanın yanı sıra, sağlık, eğitim, enerji ve ulaşım hizmetlerinin de hâlâ asgari düzeyde sağlanmadığı kentte, halkın yaşam hakkını hiçe sayan politikalar nedeniyle ölümlerin sessizce geçiştirilmeye çalışıldığını, hayatta kalanlara “sosyal ölüm” dayatıldığını ve yaşam mücadelesinin her şeye rağmen sürdüğünü aktardı.
Etkinlik, Savaş Gültekin ve İbrahim Renda'nın eşlik ettiği Rihen Müzik Topluluğu'nun dinletisi ile son buldu.
 Foto-Haber: Neslihan Sağaltıcı

Editör: Nezahat Fırıncıoğulları