CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, Somali tezkeresinin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda; “Tek adam Erdoğan, Şiî Husilerin ABD ve İngiltere ile çatışmasına yönelik olarak övgü dolu sözler sarfetti ve ‘Husîlerin çok başarılı savunmalarını izliyoruz’ şeklinde ifadeler kullandı. Anlaşılan o ki tek adam Erdoğan, Husîlerin HAMAS tarafında, ABD’nin de İsrail tarafında olmasından ötürü sözüm ona siyaset yapıyor. Olaya suhuletle yaklaşmak yerine, sözde ümmet liderliği hayallerinin etkisiyle; Yemen’deki çatışmada taraf olmayı ve Türkiye’yi riske atmayı kendine vazife sayıyor. Zira, tek adam Erdoğan yıllarca Şiî hükümetlere ve partilere karşı tavır takınırken ve ilişkilerde İran’la mezhep temelli çekişme yaşayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni öncelerken, bugün onların en büyük düşmanlarından Husîleri övmesi, sadece bizim için değil cümle âlem için hayret vericidir. Herhâlde farkındasınızdır: Sırf Hamas’a destek açıkladıkları için Husîlere sahip çıkmak, sizin kendi dış politika çizginizle bile çelişmektedir” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerdeki görev süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi görüşüldü. CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, tezkere görüşmeleri sırasında şunları söyledi:
“Mevzu tezkere, TBMM gündemine ilk olarak 2008’de gelmişti. Somali karasularında o yıllarda büyük bir güvenlik tehdidi hâline dönüşmeye başlayan korsanlık faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararıyla bir askeri güç oluşturulması planlanıyordu. Korsanlık faaliyetleri, ülkelerin yalnızca ticari çıkarlarını tehdit etmekle kalmıyor; aynı zamanda Somali gibi bölge ülkelerinde yaşanan güvensizlik ortamında terör örgütlerinin ve organize suç çetelerinin de rahatça faaliyet gösterebileceği bir zemin doğuyordu. Aslında korsanlık faaliyetlerinin, ne dünyanın en geri kalmış ülkelerinde ortaya çıkması; ne Afrika ülkelerindeki yoksul halkların arasında suç oranlarının bu kadar artması bir tesadüf...
“CHP OLARAK BU TEZKEREYE İLK GÜNDEME GELİŞİNDEN BU YANA ‘KABUL’ OYU VERDİK”
Bunun tarihsel ve sosyolojik sebepleri, özellikle Avrupa’nın kolonici devletlerinin Afrika’nın tamamında uyguladığı ve 19. Yüzyılda zirveye çıkan sömürgeci politikalarında aranabilir. Bu açıdan bazı ülkeleri, sadece korsanlarla ya da suç örgütleri ile anmaktan imtina etmek, küresel ve bölgesel sorunları ırkçı ya da ayrımcı dil konuşmadan ele almak gerekir. Öte yandan, 21. yüzyılda deniz korsanlığının hâlâ bu kadar yaygın olması da günümüz dünyasında görmezden gelinmesi imkânsız bir güvenlik tehdididir. Bu düşüncelerden hareketle biz CHP olarak bu tezkereye ilk gündeme gelişinden bu yana ‘kabul’ oyu verdik. Uluslararası hukuka uygun gerçekleşen, dünyada barışı, huzuru ve istikrarı koruma amacı taşıyan, ülkemizin hem sert hem de yumuşak gücünü perçinleyen girişimlerde bizim kararımız her zaman bu yönde olmuştur. Bu tezkere de tanımladığımız kapsamda olduğu için tavrımızı değiştirmiyoruz.
Öte yandan, üzülerek görüyoruz ki iktidarınızın askerimizi yurtdışında görevlendirmek istediği her girişim bu kriterleri kapsamıyor. Örneğin, daha önce Irak’ta terörle mücadeleyi amaçlayan tezkereye 2012 yılında Suriye ifadesini eklettiniz. O günlerde Türkiye’nin gündeminde PYD/YPG meselesi yoktu. Hükümetinizin PYD lideri Salih Müslim’i kırmızı halılarla, devlet başkanı protokolüyle ağırladığı günlerdi. O tarihten itibaren AKP tek parti hükümeti, sonraki dönemlerde de Cumhur İttifakı, Suriye’deki iç savaşın alevine benzin döken bir sürü girişime imza attı. Bugün Silahlı Kuvvetlerimizin unsurları hâlâ Suriye’de; kimi zaman YPG kimi zaman IŞİD, kimi zaman Rusya destekli Esad güçleri tarafından saldırıya maruz kalıyor. Arka arkaya şehitler veriyoruz.
Birkaç yıl önce IŞİD’in iki erimizi canlı canlı yakarken çektiği ve tüm dünyaya servis ettiği, sizin saklama çabalarınıza rağmen herkesin gördüğü o canîce video kaydı hâlâ canımızı yakıyor. Evlatlarımızın ve ailelerinin çektiği acılar bir yana, biz tarih boyunca Türk askerinin bu kadar aciz bir duruma düşürüldüğüne şahit olmadık. Buna gelene kadar diğer bir büyük skandal, askerimizin başına çuval geçirilmesi hadisesiydi. Onu da sizin döneminizde yaşadık.
Dış politikanın ne kadar şuursuzca ve kontrolsüzce yönetildiği konusunda güncel bir örnek vermek istiyorum. Üstelik bu konuştuğumuz tezkereye konu olan bölgeyle de doğrudan ilişkili bir örnek olacak. Yemen’de 2014’ten beri devam etmekte olan kanlı bir iç savaş var. Suudi Arabistan destekli Sünnî hükümet, bugün Husîler olarak bildiğimiz İran destekli Şiîlerin kurduğu Ensar-Allah örgütü ile çarpışıyor. Bu iki tarafın haricinde ayrıca El Kaide ve IŞİD’e bağlı Selefîlik yanlısı bazı terörist gruplar da güç boşluğundan yararlanarak mevzi kazanmaya çalışıyor.
“SİZ YALNIZCA İHVANCI OLAN HÜKÜMETLERLE VE PARTİLERLE DIŞ POLİTİKA YÜRÜTMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ”
Ne garip tesadüftür ki, kutsadığınız mevcut tek adam hükümeti, Cumhuriyetimizin dinler ve mezhepler arasında taraf tutmayan laik dış politika anlayışını terk ederek Arap Baharının ilk günlerinden beri ana akım Sünnî yönetimleri, özellikle de İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler örgütüne bağlı siyasi partileri destekledi. Örneğin, İhvancı Mursî devrildiğinde yerine gelen Sisi’nin darbeciliğini sürekli vurguladınız. Fakat yine İhvan’la büyük yakınlığı olan Sudan’ın darbeci eski devlet Başkanı Ömer El Beşir’le her zaman yakın ilişki sürdürdünüz. Suriye’de İhvancılar Esad’a karşı mücadele ettiği için Esad’ı düşman ilan ederken, Libya’da meşru hükümet İhvan’a yakın olduğu için onu desteklediniz. Görüyoruz ki, sizin için bir hükümetin meşru ya da gayrimeşru olması, demokratik yollarla seçilmesi ya da darbeci olması önemli değil. Siz yalnızca İhvancı olan hükümetlerle ve partilerle dış politika yürütmeye çalışıyorsunuz.
Sizin için tutarlılık zerre kadar değer taşımıyor. Rüzgâr gülü gibi dönmekte hiçbir sakınca görmüyorsunuz. Böylece Türkiye’nin Ortadoğu’da yıllarca biriktirdiği güven ve itibarı da bozuk para gibi harcıyorsunuz. Gelelim, başta bahsettiğim şuursuzluk konusuna. Tek Adam rejiminin mezhepçi dış politikası, aynı zamanda Suudilerle yakın, İran’la mesafeli bir dış politika çizgisini de beraberinde getirdi. İş öyle bir noktaya geldi ki, hükümetiniz Sünnilerin sözcülüğünü üstlenirken satır arasında Şiîleri tekfir etmeye ve düşmanca açıklamalar yapmaya başladı.
“TEK ADAM ERDOĞAN, ‘HUSÎLERİN ÇOK BAŞARILI SAVUNMALARINI İZLİYORUZ’ ŞEKLİNDE İFADELER KULLANDI”
Irak’ta Bağdat’taki merkezi hükümet yoğunlukla Şiî Araplardan oluştuğu için bir dönem onlara mesafe koydunuz. Irak’ta gözbebeğimiz olan Türkmenler arasında bile Sünni-Şiî çekişmesine ve ayrışmasına zemin hazırladınız. İran’ın desteklediği Lübnan Hizbullahına ‘Hizbuşşeytan’ diyecek kadar işi ileri götürdünüz. Fakat ne hikmetse, tek adam Erdoğan, Şiî Husilerin ABD ve İngiltere ile çatışmasına yönelik olarak övgü dolu sözler sarfetti ve ‘Husîlerin çok başarılı savunmalarını izliyoruz’ şeklinde ifadeler kullandı. Biz açıkçası buna anlam veremedik. Aklımıza gelen tek şey, Husîlerin son dönemde yoğunluk kazanan saldırılarının sebebi olarak İsrail’in Gazze’deki işgalini gerekçe göstermesiydi.
“ERDOĞAN, HUSÎLERİN HAMAS TARAFINDA, ABD’NİN DE İSRAİL TARAFINDA OLMASINDAN ÖTÜRÜ SÖZÜM ONA SİYASET YAPIYOR”
Anlaşılan o ki tek adam Erdoğan, Husîlerin HAMAS tarafında, ABD’nin de İsrail tarafında olmasından ötürü sözüm ona siyaset yapıyor. Olaya suhuletle yaklaşmak yerine, sözde ümmet liderliği hayallerinin etkisiyle; Yemen’deki çatışmada taraf olmayı ve Türkiye’yi riske atmayı kendine vazife sayıyor.
Öncelikle biz Erdoğan’ın danışmanlarına bir hatırlatmada bulunalım. Kendisinin önüne not koymadan önce, en azından basit ansiklopedik bilgiye başvursunlar ve velinimetlerini bu kadar açık şekilde boşa düşürmesinler. Zira, tek adam Erdoğan yıllarca Şiî hükümetlere ve partilere karşı tavır takınırken ve ilişkilerde İran’la mezhep temelli çekişme yaşayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni öncelerken, bugün onların en büyük düşmanlarından Husîleri övmesi, sadece bizim için değil cümle âlem için hayret vericidir. Herhâlde farkındasınızdır: Sırf Hamas’a destek açıkladıkları için Husîlere sahip çıkmak, sizin kendi dış politika çizginizle bile çelişmektedir. Cumhur İttifakının en yakın müttefikleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Erdoğan’ın Husîlere yönelik bu sürpriz desteğine ne cevap vereceklerdir, doğrusu merak ediyoruz.
Öte yandan, acaba tek adam Erdoğan Türkiye için alınacak F-16’lar konusunda Beyaz Saray ile gerçekleştirdiği telefon konuşmalarında da Husîlere olan bu muhabbetinden söz etmiş midir? Tek adamın şahsî ufkuyla sınırlı bu sakat dış politika çizginizi ısrarla sürdürmeye devam ettikçe ülkemizi yeni maceralara ve sorunlara sürüklemenizin kaçınılmaz olduğunu görüyor ve sizleri aklıselime davet ediyoruz.”