Siz de fark ettiniz mi? Küçüklere “Ne hissediyorsun?” diye sorduğumuzda  ‘mutlu, neşeli, korkmuş, üzgün’ gibi birçok duyguyu tanımlarken; büyüdükçe bu duyguları anlamlandıramıyorlar. Bu soruyu genel olarak ‘kötü, idare eder, sıradan..’ gibi cümlelerle geçiştiriyorlar. Biz yetişkinler de öyle değil miyiz? Hissettiğimiz duyguları olumlu/olumsuz olarak kategorize ediyoruz. Olumsuz hiçbir duyguya yer açmıyoruz. Çocuklarımızı da kendimizi de mutluluk tuzağının içine çekiyoruz. Hep neşe, sevinç gibi olumlu duygular yaşamaları gerektiği mesajını veriyoruz.
Çocuklar duygularını saklamayı bilmezler ama öğrenirler. Örneğin bir yerden düştüğünde canı acır, korkar ve ağlamaya başlar. Pek çok anne-baba iyi niyetli olarak bu duyguları azaltmaya çalışır. ‘Bir şey yok, bir şey yok. Bak hiç kanamadı ki, ağlama!’ gibi tepkiler, çocuğun korku duygusunu deneyimlemesini engeller. Ebeveyninden bu duygularını saklaması gerektiğini öğrenen çocuk, ergenliğe geldiğinde, okulda kızdığı olayları anlatırken kötü sözler kullanır, bağırır ancak yine ebeveyninden kabul tepkileri almaz. Ebeveyni öfkesini yansıtırken onu yargılar. ‘Niçin bu kadar kızıyorsun, ne gerek var bunca kötü söze, sana hiç yakışıyor mu?’ gibi sözler, çocukları anlaşılmamış hissettirir. Her reddettiğimiz duygu iç dünyasında bir boşluk oluşturur.
Çocuklarımız bize fiziksel bir acı ile geldiğinde hemen yarayı temizleyip üzerine yara bandı yapıştırırız. Fakat duygusal bir acıyla geldiklerinde işimiz zorlaşıyor. Evlatlarımızı rahatlatmaya çalışırken istemeden duygularını yok sayıyoruz. Bizimle kurdukları bu ilişki örüntülerini, büyüdüklerinde diğer ilişkilerine taşıyorlar. Patron-çalışan ilişkilerinde mobbing’e maruz kalıyor, romantik ilişkilerinde üzüntülerini gizliyorlar. Çünkü rahatsızlık veren duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmiyorlar.
Farz edelim ki, beynimizde tüm olumsuz duyguları sindiren, yok eden bir çip var. Bu çip sayesinde korku, öfke, suçluluk, üzüntü, kayıp(yas ) duygularını yaşamıyoruz. Peki ya sonuçları ne olurdu hiç düşündünüz mü? Mesala korku duygusu.. Tehlikeli ve tehdit içeren anlarda KORKU duygusunu hissetmeseydik girdiğimiz her işte sonuçlarını düşünmeden hareket ederdik. Kaza yapmaktan korkmayan birinin yaşamı sizce ne kadar güvende olabilir?
Suçluluk duygusunu düşünelim bir de. İnsanlara eziyet eden, acı çektiren ve bundan pişman olmayan kişiler hayal edin. Tüm dünya azılı katillerle, korkunç suçlarla nasıl baş ederdi?
Peki ya kayıp durumunda mutsuzluk, üzüntü hissetmeseydik ilişkide olduğumuz kişilerin, sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilir miydik? Bunları umursamaz korumak için elimizden gelenleri yapmazdık. Yapayalnız kalırdık..
Görüldüğü gibi, her duygunun bizi ziyaret etme amacı vardır. Çocuklarımıza bunu fark ettirmeliyiz. Duygularını ifade etmelerine izin verebiliriz. Empatik bir dinleyici olabilir, şefkatli ve kabul edici bir tutumla doğru davranışları gösterebiliriz.  
Bizler duyguları misafir eden bir ev sahibiyiz. Ve onlara misafirperver bir ev sahibi olmayı öğretebiliriz.
Sevgiyle kalın.”     [email protected]
 

Editör: TE Bilişim