Ortodoks Kardeşlerimiz  “Nehna” ile Kendilerini Anlatıyor... TEKBAŞ: KÜLTÜRÜMÜZÜ GENÇLERİMİZE  YAZILI AKTARMAYI HEDEFLİYORUZ
Antakyalı Rum Ortodoks kardeşlerimiz, dostlarımız, komşularımız yıllar süren sessizliklerine ve unutulmuşluklarına son verebilmek için  “Nehna” adını verdikleri bir web sitesi kurarak adım attılar.
Rum Ortodoks kardeşlerimiz bu (https://nehna.org/) web sitesiyle 'buradayız' dediler. 
Kurdukları bu web sitesiyle; unutulmaya yüz tutmuş kültür ve geleneklerini, hemen hemen hiç yazılmamış tarihlerini araştırmayı, bulmayı, büyütmeyi ve yaşatmayı amaçlıyorlar. 
“Nehna” platformu; Ferit Tekbaş, Emre Can Dağlıoğlu, Anna Maria Beylunioğlu, Mişel Uyar, Ketrin Köprü, Can Terbyeli’nin yer aldığı  6 kişilik bir ekip tarafından kuruldu.Benim de beğenerek takip ettiğim bu platform güzel çalışmalara imza atmaya başladı bile. 
Platform kurucularından Ferit Tekbaş ile “ Nehna” hakkında merak ettiklerimizi konuştuk.
- Öncelikle kurduğunuz bu web sitesi için sizleri tebrik ediyor uzun soluklu bir çalışma olmasını diliyorum. Ferit Bey, tanımayanlar ve bilmeyenler için sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Tekbaş:
Ben size ve değerli gazetenize bu söyleşi için teşekkür ederim. 1966 yılında Samandağ’da doğdum. Üç yaşında iken, annem ve babam o zamanlar çok insanın yaptığı gibi fakirlikten kurtulmak için çocuklarını geride bırakarak Almanya’ya misafir işçi olarak gittiler. Fakat ben ve abim, babaannemin ve amcamın yanında kaldık. Orta ikiyi Samandağ’da okuyarak daha sonra 1980 yılında anne ve babama kavuşmak için Almanya’ya göç ettik. Şu anda 2 çocuğumuz ve 1 torunumuz var. Nehna - Platformun yanı sıra Almanya'daki Oryental Hristiyanları Merkez Konseyi'nin yönetim kurulunda da gönüllü olarak çalışıyorum. 
- Bu platformun kuruluş fikri nasıl ortaya çıktı ve bu ekip nasıl bir araya geldi?    
Tekbaş:
Yaklaşık üç yıl önce bir platform ya da e-gazete kurma fikri aklıma gelmişti. Bu güzel ve kadim kültürü tüm dünyaya yayılmış insanlarımıza, çocuklarımıza ve bizimle tanışmak isteyen herkese anlatmak ve aktarmak olacaktı. Almanya’da daha evvel yönetimde mensup olduğum Antakyalı Ortodoksların Kültür Koruma Konseyinin (kısa formu ZeROChA) üstlenmeye çalıştığı kültürümüzü koruma amacı ile hedeflerini elle alarak ve hala yönetimde gönüllü görev yaptığım Almanya’nın Oryental Hristiyanların Merkez Konsey‘in (kısa formu ZOCD) Hıristiyanların sesi olma hedefini ve bu iki Konsey’in hedeflerini birleştirme bir fikrim vardı ve bu fikri diğer arkadaşlarıma da aktardım. Bu platformun Antakyalı Ortodoksların sesi olmasını istiyordum. Ancak amacım bu platformu veya e-gazeteyi Almanya'da değil Türkiye'de kurmaktı ama bunu yapabilecek ve altından kalkabilecek bir gruba ihtiyaç vardı. Daha evvel beraber çalışma şansı olduğum sevgili Anna Maria Beylunioğlu ve Mişel Uyar aklıma gelerek ilk olarak onları aradım. Anna Maria ve Mişel de aralarında daha evvel öyle bir proje kurmak için konuştuklarını bana belirterek bu yola beraber çıktık. Diğer arkadaşlar Ketrin, Can ve Emre Can’ı Anna ve Mişel önerileriyle gruba dahil ettik. Takriben bir yıla yakın bir ön çalışmamız oldu bu platformu hayatta geçirebilmek için. Hepimizin hedefi, bize ait olan bu fevkalade kültürü tanıtmaktı, bu fevkalade topluluğun sesi olmaktı. Eski çağlara gidersek, medeniyet Batı dünyasından çok daha önce Anadolu ve Ortadoğu’da mevcuttu. Biz de bu güzel kültürün bir parçasıyız. Dolayısıyla bunu tanıtmak, insanlarımızın bu anlamda medyada sesini duyurmak istiyoruz ve bu vizyona inanarak beraberce bu yola çıktık dolayısıyla Nehna doğmuş oldu.
- Neden “Nehna”?
Tekbaş:
Nehna ismini kast ediyorsunuz sanıyorum. Elbette bu platforma koyacağımız ismi hafife alamazdık ve hatta bu isme karar vermemizin çok uzun sürdüğünü bile söyleyebilirim. Ana dilimiz Arapça olduğundan, herkes bu ismi sorunsuz telaffuz edebildiğinden biz de “biz” i anlatmak için “nehna” ismini kullanmayı seçtik. 
- Ekip nasıl bir araya geldi? Ve ekibi oluşturanlar Antakyalı Rum Ortodoks mu?
Tekbaş:
Daha evvel Anna Maria Beylunioğlu ve Mişel Uyar‘ı şahsi tanımasam da beraber ufak bir çalışmamız olmuştu. Ve Nehna projesi için ilk aradığım onlar olmuştu. Uzun konuşmalardan sonra Anna Maria ve Mişel, Ketrin Köprü, Can Terbiyeli ve Emre Can Dağlıoğlu’yu önererek ekibe dahil ettik. Tabii ki bu ekibe dahil olma konusunda ana kriterimiz Antakyalı Ortodoks olmak değildi. Öncelikle demokratik bir ideolojiye sahibiz ve platformda mümkün olduğunca kadın erkek dengesini korumayı amaçladık. İkincisi de tabii ki bu sorumluluğun altından kalkabilmek için yazı yazabilecek bir ekibe ihtiyacımız vardı. Ekibin üyeleri tamamı daha evvel yazarlık veya gazetecilik yapmıştır. Nehna’nın kurucu ekibi Antakyalı Ortodokslardan oluşsa da, yazarlar ekibimiz daha geniş ve aralarında çeşitli dinlerden insanlar var. Bizim kültürü anlatacak herkese açık olan bir platformuz biz. Ancak buna rağmen bu kurucu ekibin bir araya gelmesi gerçekten de kolay bir şey olmadı diyebilirim. Hepimiz Hatay'dan geliyoruz ama çoğumuz doğduğumuz yerde yaşamıyoruz. Ben Almaya’da diğer ekip arkadaşlarımın büyük bir kısmı İstanbul, İskenderun ve Fransa’da. Hepimiz kısmen farklı kültürel yaşam biçimlerine ve farklı görüşlere sahibiz. Ancak bunu bir problem olarak görmüyorum, grubumuz için bir zenginlik olarak gördüğümü belirtebilirim. Bu durum aslında ekibimizin, halkımızın olduğu gibi dünyanın dört köşesine yayılmış olduğunu simgeliyor. 
- Platformu kurarken olumlu veya olumsuz nasıl tepkiler aldınız?
Tekbaş:
Platformu kurmadan evvel birçok değerli insanlarımız ile konuşmalarımız oldu. İster cemiyet başkanlarımızla ister sivil toplum başkanları ile, ruhani pederlerimiz ile ve Antakyalı Ortodokslar dışında kalan birçok insan ile bilgi alışverişi yaptık ve projemizi anlattık. Herkes olumlu baktığını ve gereken destekleri vereceklerini bize vurgulamış oldular. Bunların aralarında sayısı çok az olsa da Nehna ismini eleştiren oldu. Neden Arapça bir isim tercih ettiğimizi ya da bizim Arap olduğumuzu iddia ettiğimizi ifade eden eleştiriler geldi. Onlara anlatmaya çalıştık, ne kadar başarılı olduk bilmiyorum, şimdide söylüyoruz, hiçbir zaman biz Arap olduğumuzu vurgulamadık. Kendini Arap görenin de kendini Rum görenin de Nehna’da kendini ifade etmesi için yer vardır. Bazı insanlar Arap olmayı aşağılayıcı olarak görse de biz bunu öyle görmüyoruz. İnsanların kimliğini hiçbir zaman aşağılayamayız. Bütün insanlar, hangi ırk veya dinden olursa olsunlar eşit olduklarına inanıyoruz.  
- Bilmeyenler için Nehna’nın içeriği ile ilgili bilgi verir misiniz?
Tekbaş:
Daha önce arkadaşlarımızın da başka röportajlarda belirttiği gibi, bu toplumun kültürüne, tarihine ve güncel sorunlarına dair bir külliyat oluşturma çabasıyla yola çıktık. Bu nedenle Nehna okurları, tarih, toplum, inanç ve müzik, yemek, fotoğraf, şiir gibi kültürel öğelere dair yazılar ve röportajlar buluyorlar sitede. Güncel meseleler dedik, bunlar arasında toplumun kimlik algısına, yani kabaca tabiriyle Rumluk/Araplık tartışmasına değineceğiz. Bir de diğer dini/etnik cemaatlerin sorunlarıyla paralel bir şekilde tüzel kişiliğin olmayışına dayanan sorunlarımız var, onlara değiniyoruz, değineceğiz. Tarih kategorisindeki yazılar ve röportajlarda 1939’da bölgenin Hatay ismi ile Türkiye’ye katılımı ve özellikle bu dönemde ve sonrasında yaşanan göçü ve çok gündeme gelmeyen Varlık Vergisi gibi tüm Müslüman olmayan toplulukları olduğu gibi bu bölgedeki Ortodoksları da etkileyen azınlık politikalarını gündeme taşıdık, bu konulara da devam edeceğiz. Bunun yanında, gerek Türkiye’de, gerekse de yurtdışında cemaatimizin bağlı olduğu kiliselerin sivil ve dini liderleriyle röportajlarımız devam ediyor. 
- Nehna'nın 'Merhaba' yazısında Rumluk-Araplık tartışmaları konusunda büyük endişelerin olacağının farkında olduğunuzu belirtmiştiniz. Toplumda bu konuda görüş ayrılığı mı var?
Tekbaş:
Evet, topluluğumuzun arasında buna dair görüş ayrılığı mevcut. Maalesef bu konuda bilgi edinebileceğimiz tarihi yazınımız pek yok. Böyle bir yazın olmayınca, Antakyalı Ortodoksların kimliği hakkında aralarında bir tartışma olması doğaldır. Bir delil olmasa da, sosyolojik olarak halkın bir kısmı kendini Rum, diğer kısım kendini Arap olarak tanımlıyor. Bazıları ise Arapça konuşan Rum Ortodoks tanımlamasını daha doğru buluyor. Hatta Fransız veya Türk kökenliyim diyen de var. Nehna ekibimizden sevgili Emre Can Dağlıoğlu bir tarihçidir. Dolayısıyla zamanla umuyoruz ki Emre Can ya da ilgilenen başka tarihçiler kökenimiz hakkında bir inceleme yapar ve gereken yazılara ve arşivlere ulaşarak şimdikinden daha net bir bilgiye ulaşabiliriz. 
- İlk röportajınız anadil üzerineydi. Bir azınlık toplumu olarak, Türkiye'deki bütün azınlıklar gibi toplumunuzun da asimilasyon tehlikesi altında olduğunu düşünüyorum. Peki sizce bunun nedenleri neler? Asimile olmamak adına çalışmalar yapıyor musunuz?
Tekbaş:
Bir toplum kendi anadilini konuşamıyorsa, kendi geleneklerini yaşamıyorsa, kendi dini geleneklerini yaşamak için belirli şartları yerine getiremiyorsa o toplumun zamanla yok olmaya mahkum olduğunu düşünüyorum. Biz Antakyalı Ortodokslar da öyleyiz. Bakın, bizim şu an Türkiye‘de olan gençlerimizin bir kısmı biraz Arapça konuşsa da büyük kısmı anlasa da Arapçayı konuşamıyor. Arapça okutacak okullarımız Türkiye’de yok maalesef. Gençlerimiz geleneklerimizi unutmak üzereler. Türkiye’mizde tarihimizi ve kültürümüzü koruyacak ve gelecek nesillere anlatacak ve taşıyacak Antakyalı Ortodokslara ait bir dernek yoktur misal. Dolayısıyla bu zamanla kültürü yok olmaya mahkum kılar. İnancımızı Türkiye’de yaşayabiliyoruz desek de tam olarak bunu maalesef gerçekleştiremiyoruz. Türkiye’mizde bize ait olan ve ruhbanımızı eğitecek bir okulumuz yoktur. Bir manastırımız yoktur. İşte saydığım bu nedenler Nehna’nın kurulmasına neden olmuştur. Bizim Nehna’da, dini temsil etmek gibi bir niyetimiz yok, aslında herhangi bir temsiliyet amacı taşımıyoruz, sadece kültürümüzü gençlerimize yazılı aktarmayı hedefliyoruz. Aldığımız olumlu tepkiler de gösteriyor ki yolun başında olmamıza rağmen başarılı oluyoruz. 
- Nehna’da toplumun güncel sorunlarına da yer vereceğinizi ifade etmişsiniz. Peki Antakya Rum Cemiyeti olarak yaşadığınız sorunlar neler?
Tekbaş:
Türkiye’deki birçok azınlık toplumunun yaşadığı sorunların büyük kısmını Antakyalı Ortodokslar da yaşıyor. Öncelikle toplumun bir tüzel kişilik sorunu var. Kilise vakıflarının mülk edinememesi ve geçmişte mülklerine el konulmasından doğan haksızlığın giderilmesine dair sorunlarımız var. Kilise vakıflarının gelirlerinin düşük olduğu durumda devletten bir yardım alamamaları nedeniyle kendi din adamlarına ve çalışanlarına yeterli maddi desteği sağlayamama sorununu yaşıyoruz. İstanbul’da yaşayan azınlıklardan farklı olarak bir de anadil problemimiz var. Çünkü Lozan Barış Antlaşması’nda tanınmış olmasına rağmen belirli bir bölgede yaşayan azınlıkların kendi okullarını, kendi dillerinde eğitim görebilecekleri okullar açma hakkını cemaat bir türlü kullanamıyor. Kullanamadığı için kendi anadilini kaybediyor. Arapçayı konuşamaz, devam ettiremez, bu kültürle yaşayamaz hale gelmesi gibi bir problem de cemaatin gündeminde yer alıyor. 
- Antakyalı Rumlar olarak Hatay’ın siyasi atmosferinde kendinizi yeteri kadar temsil edilebiliyor musunuz? 
Tekbaş:
Zannetmiyorum. Birincisi toplumumuzda siyaset sorumluluğu taşımak isteyen kişiler azdır. Siyaset kolay bir alan da değildir. Demokratik bir siyasi çerçeve içinde faaliyet yapmak istiyorsanız seçilmeniz gerekiyor. Kedi toplumumuzun sayısı az olduğundan da yeterince oy alınamayacağı gibi bir düşünce mevcut ve o zaman da siyaseti başkalarına bırakmayı tercih ediyoruz. Tabii ki bence bu doğru bir düşünce değildir. Ben şuna inanıyorum; siz iyi bir siyaset yapıyorsanız, herkesi kapsayacak adil bir siyasetçiyseniz, sizi Türkü, Arabı, Hristiyanı, Müslümanı, Musevisi ve Alevisi de seçer. Dolayısıyla umarız ki gençlerimiz gelecekte siyasi alanda daha aktif olmayı başarırlar.
- “Nehna” platformu olarak araştırıp gün yüzüne çıkardığınız çalışmaların gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz? Yani önünüze bu platformun ulaşmasını istediğiniz bir hedefi var mı? 
Tekbaş:
Öyle bir hedefimiz var evet. Daha evvel bunları aramızda konuştuk. Ekibimiz de fevkalade yazarlarımız var. Anna Maria ve Emre Can’ın birkaç kitabı ve kitap bölümü var, bu alanda deneyimliler. Dolayısıyla ilerdeki zamanda Nehna çatısı altında öyle bir çalışma yapılacağına eminim. Ayrı olarak da gelecekte gerçekleştirmek istediğimiz başka bir proje de mevcut, o da Nehna‘nın bir derneğe dönüşmesi…
-  Bu röportaj için bize zaman ayırdınız teşekkür ederiz. 
Tekbaş:
Ben ve Nehna ekibindeki arkadaşlarım adına size ve gazetenize çok teşekkür ederim. 
Röportaj-Foto: Neslihan Sağaltıcı

Editör: TE Bilişim