17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Gölcük Depremi'nin üzerinden 23 yıl geçti. Merkez üssü Kocaeli Gölcük olan 7,4 büyüklüğündeki deprem İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Yalova'da can ve mal kaybına neden oldu.
Yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 işyerinin yıkıldığı depremden 16 milyona yakın kişi değişik düzeylerde etkilendi,           
285 bin 211 konut ve 42 bin 902 işyerinde hasar tespit edildi. İstanbul'da 1880 kişinin yaralandığı depremde 41 bine yakın konut ve işyerinde hasar oluştu, 18 bin 162 konut orta ve ağır şiddetteki hasar yüzünden oturulamaz hale geldi. Kentte ayrıca 3 bin 171 okuldan 820'si hasar gördü. Bunların 118'i orta, 13'ü ağır hasarlı olarak belirlendi. İstanbul'daki 10 bine yakın kamu binasının 1137'sinde az, 387'sinde orta, 37'sinde ise ağır hasar oluştu. İstanbul'da depremden en çok zarar gören yer Avcılar oldu. İlçede 270 kişi hayatını kaybederken yüzlerce kişi de yaralandı. 1823 konut ve 326 işyerinin yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü ilçede, 5 bin 106 konut ve 872 iş yerinde orta hasar, 3 bin 685 konut ve 461 işyerinde hafif hasar meydana geldi. Kocaeli ve Sakarya ise ülkenin önemli sanayi kentleriyken bu özellikleri azaldı. Birçok fabrika bu kentlerden taşınmak zorunda kaldı.
PEKİ İLÇEMİZDE DURUMLAR NASIL?
Hepimizin bildiği gibi tüm Hatay 1. Derece deprem bölgesi. Bu durumda ilçemiz de ciddi bir risk alanı. Doğal olay olan depremin kaçınılmaz olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat doğal bir olayın afete dönüşmemesi ve yaratacağı hasarın minimuma inmesi için afetler gerçekleşmeden önlem alınmalı.
Şiddeti bir deprem olması durumunda ilçemizde yaşanacak felaketin boyutunu en aza indirmek için herhangi bir çalışma yapılıyor mu? Yapılan imar planında deprem toplanma alanlarına ne kadar yer verildi? Yapı denetimi layıkı ile yerine getiriliyor mu? Yoksa parayı veren düdüğü çalıyor mu? Binaların depreme dayanıklılığı ile ilgili ilçede herhangi bir çalışma var mı? Uzmanların hem fikir olduğu yakında büyük bir deprem olacağı varsayımından yola çıkarak tüm yetkili kurum ve kuruluşların el birliği ile yaşanacak depremin bir felakete dönüşmemesi için sözde değil özde bir çalışma yapma zamanı gelmedi mi?  Yoksa her yaşanan felaketin ardından yapıldığı gibi işi kadere mi yükleyeceğiz.
Enkaz altında sağ kalanları ararken “SESİMİ DUYAN VAR MI?” diye bağırmak yerine, öncesinde tüm ayak sesleri duyularak gelen depremin sesini duyup önlem alalım.
Foto-Haber:Neslihan Sağaltıcı

Editör: TE Bilişim