(TBMM) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında, “Bir tek hedefim var. Ben 31 Mart akşamı yaptığımı tekrar edeceğim. 2028 diyorlar. 31 Mart'ı bahane edip ‘Hadi, hemen sandık’ demem. Ama böyle giderse erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz, bu kadar net. Millet sesini duymayana duyurur, kendini görmeyene gösterir. Önümüzdeki demokratikleşme, normalleşme ve mağdura sahip çıkma, emeklinin yüzünü güldürme, asgari ücretliye sahip çıkma dönemini okuyan okur, okumayana bu millet okumadığı mektubu genel seçimlerde okutur” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

SMA eylemcisi tutuklandı SMA eylemcisi tutuklandı

“Bugün bir yıl dönümü daha. Büyük bir yıkımın daha yıl dönümü. Sayın Bakan Nebati’den kurtuluşun, Sayın Bakan Şimşek’e tutunuşun yıl dönümü. Önceki irrasyoneldi, bu rasyonel. Önceki iş bilmezdi, bu işi çok iyi biliyor. Önceki çiçeği havaya attı, kaçtı, gitti; bu kasıla kasıla geldi. Önceki gittiğinde dolar 20 lira 89 kuruştu, bugün 32 lira 21 kuruş. Önceki irrasyonel gittiğinde benzin 20 lira 52 kuruştu, rasyonelin döneminde 41 lira 36 kuruş. Bir önceki aya göre enflasyon, yüzde 3,37 arttı. Yıllık enflasyon yüzde 75,45 olarak yaşandı, kayıtlara geçti. ENAG yüzde 120 diyor, İTO yüzde 82, ‘Tayyip Bey'i Üzmeyen İstatistik Kurumu (TÜİK)’ yüzde 75 diyor. Ve son 18 ayın en yüksek enflasyonu. Yani Mehmet Şimşek döneminde geçen 12 ay ve irrasyonel Nebati döneminde geçen altı ayın en yüksek günü bugün. Şimdi, ‘Geçen sene bugün çok yüksekti’ diye baz etkisine sığınıp ‘Merak etmeyin, gelecek ay düşürmeye başlayacağız’ diyorlar. Oysa ki geçen seneki yüksek rakam kadrajdan çıkacak. Olan sadece bu. İyiye giden hiçbir şey yok. Bir kez daha söylüyoruz: Enflasyonun düşmesi demek, fiyatların düşmesi demek değildir. Enflasyon sıfır olursa fiyatlar sabit kalır. Enflasyon ancak eksi olursa fiyatlar düşmeye başlar.

“Bu ülkeden ekonomi kötü yönetilmektedir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır”

Şu anda TÜRK-İŞ'in hesabına göre, açlık sınırı 19 bin liradır. Emekliye verilen maaş 10 bin liradır. Bütün emeklilerin aldığı ortalama maaş, 12 bin 500 liradır. Asgari ücret 17 bin 2 liradır. Yani üç aydır asgari ücret. Bir yıldır emekli maaşları açlık sınırının altındadır ve açıklanan rakamlara göre, Türkiye Avrupa'da enflasyonu en yüksek ülkedir açık ara. Dünyada Arjantin ve Suriye'den sonra enflasyonu en yüksek ülke Türkiye'dir. Buradan hatırlatmak isterim: Gana’nın, Zimbabve’nin, Eritre’nin, Çad’ın, Sudan’ın enflasyonları bizden düşüktür. Dünyada adını bildiğiniz, bilmediğiniz ülkelerin; Kamerun’un, Papua Yeni Gine’nin enflasyonu Türkiye'den düşüktür. Bu ülkede ekonomi kötü yönetilmektedir. Bakanlar değişmekte, atayan kalem değişmemektedir. Mürekkep aynı mürekkeptir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan'dır.

“Cumhuriyet tarihinin ilk eğitim mitingini İstanbul'da yaptık”

18 Mayıs tarihinde, Cumhuriyet tarihinin ilk eğitim mitingini İstanbul'da yaptık. Atanmayan öğretmenlerimiz, özel okul öğretmenlerimiz oradaydılar. Biz yola çıktık, seslerini duyurduk. Onlar kendi mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar. Biz de yanlarındayız. Geçtiğimiz gün özel sektör öğretmenleri eylem yapmak için, haklarını aramak için İstanbul’da özel okulların derneğinin önündeydiler. Bir anda çevik kuvvet geldi. Ters kelepçe vurdular. Yaka paça gözaltına aldılar. Suçları haklarını aramak. Hatırlayalım, hepimizin bildiği o rapora göre; öğretmenlerin yüzde 66’sı ek mesai ücreti alamıyor. Öğretmenlerin yüzde 40’ı söz verilen maaşı alamıyor. Öğretmenlerin yüzde 72’si geleceğini düşündükçe kendisini mutsuz, umutsuz ve kaygılı hissediyor. Ve bu öğretmenlerin en büyük derdi şu ki 2014 yılına kadar kanun vardı; ‘Özelde çalışan öğretmen kamudaki denginden az maaş alamaz. Devlet beş yıllık öğretmene ne maaş veriyorsa beş yıllık öğretmene özel sektörde o maaşı verecek.’ Bir gece bir torba kanunda ansızın getirdiler. CHP ‘yapmayın’ dedi. AKP oylarıyla kalktı, indi. Öğretmenler asgari ücrete mahkum edildi. İşte ona isyan ediyorlar. Ayrıca deprem bölgesinde, özel okullarda çalışan öğretmenler okulların yıkılmasıyla, öğrencilerin göçmesiyle işsiz kaldılar. Onların ek atama talepleri var. Ayrıca kadro talepleri var. Ancak depremden sonra öğretmenler bir de bu enkazın altında kalıp canını kurtaranlar işsiz kaldı, aşsız kaldı. Onların da sesini duyurmak CHP’lilerin boynunun borcudur.

“Kamuoyu normalleşmeye çok büyük katkı verdi”

Son olarak son seçimlerde Türkiye'nin birinci partisi olmanın sorumluluğuyla milletin ihtiyaçlarını dile getirmek, ilgilileriyle müzakere etmek, ikna edilirsek birlikte çözmek, çözemezsek hak arayanın yanında durmak, sokaksa sokak, meydansa meydan doldurmak, mücadele etmek üzere yola çıktık. Muhataplarımızı ziyaret ettik, el sıkıştık, raporlar sunduk, talepler ilettik. Bu sürece kamuoyu ‘normalleşme süreci’ dedi, katkı verdi, kredi verdi. Bütün yapılan anketlerde siyasi liderlerin görüşmesini, CHP’nin önce müzakere sonra mücadele etmesini, mücadelenin bir yanını meydan, bir yanını sokak bir yanını masa bir yanını Meclis olarak görmesine kamuoyu çok büyük bir destek verdi. Birileri ‘yumuşama’ diyor. Birileri ‘normalleşme’ diyor. 2024 yılında eğer emekli 10 bin lira alıyorsa, asgari ücretliye temmuzda zam yapmamak planlanıyorsa, 1 milyon öğretmenden 20 bini atanıyorsa, staj-çıraklık mağdurları ortada bir başlarına duruyorsa, kademe bekleyenlerin sesini kimse duymuyorsa, şuursuzca müfredat yapılıp kimse dinlenmeden yine kötü bir eğitim sistemi bu ülkeye dayatıyorsa; bunları önce anlatmak, konuşmak, itiraz etmek, müzakere etmek yoksa onların sesini duyurmak CHP’nin boynunun borcudur. Normali budur. Normalleşmenin gereği budur.

“Beklenti CHP’nin onların sesini duyması, tüm Türkiye’ye duyurmasıdır”

İnsanlar açken, işsizken, yoksulken ‘Küstüm, konuşmuyorum. Sokağa çıkmıyorum. Bizi darbeci sanmasınlar. Onlarla muhatap olmuyorum. Asla görüşmüyorum. Miting yapmıyorum. Sokakları karıştırmasınlar’ anlayışı bugün işçi sınıfının, emekçilerin, emeklilerin, asgari ücretlilerin, köylülerin, fındıkçının, çay üreticisinin, bağcının, seracının, narenciyecinin, tütün üretenlerin beklentisi değildir. Beklenti, CHP’nin onların sesini duymasıdır, tüm Türkiye'ye duyurmasıdır. Bu süreçte yumuşama ifadesi satın alınınca, normalleşme büyük bir toplumsal destek bulunca partilerin içindeki bazı odaklar, bugün ittifak halinde iktidarda olanlar içindeki bazı odaklar ‘Normalleşme olursa bize ihtiyaç kalmaz.’ Sen de duy. Söz verip de unuttuğun uzman çavuşun, emekli astsubayın, binbaşının, emeklinin, öğretmenin, çiftçinin, işçinin sesini duy. Elini tutar mı var? ‘Hayır. Kavga edelim, didişelim. Hükümet bunları ezsin, muhalefet sussun, biz oturalım.’ Öyle yağma yok. ‘Normalleşme olursa biz kıyıda mı kalırız?’ Ya da büyük ortak: ‘Normalleşerek demokrasi demek. Normalleşme yumuşama demek. Biz artık geri dönülemez bir yerdeyiz. Biz otoriter bir iktidarız. Yumuşarsak düşeriz. Sonumuz kötü olur. Mutlaka sertleşmeliyiz. Daha da sertleşmeliyiz.’

“Birileri Anayasa’ya uymamayı milli bir tutum gibi pazarlayacaksa bu millet normalleşmeye verdiği krediyi size tanımaz”

Şimdi Türkiye bir yol ayrımında. Bir karar verecek. Milletten aldığımız vazifenin gereğini yapmak boynumuzun borcu. Ancak birileri yumuşama derken ‘kırmızı çizgilerim var’ diye bir hat çekip, sakın o hattın arkasına saklanıp anayasaya uymamayı, Anayasa Mahkemesi'ni (AYM) tanımamayı, kayyım politikalarıyla halkın iradesine el koymayı, toplantı ve gösteri yürüyüşünü gasp etmeyi, yok sayılan toplum kesimlerini daha da ezmeyi kırmızı çizgi görüyorsa orada ne yumuşamadan ne normalleşmeden bahsedilemez. Vera’yı babası elinden tutup okuluna götüremeyecekse, Gezi'de hepimiz adına yatan kardeşlerimiz halen daha haksız yere orada tutulacaksa, hasta tutuklu ve yükümlülerin çok büyük bir kısmı halen daha içeride kalacaksalar ve birileri anayasaya uymamayı milli bir tutum gibi pazarlayacaksa o zaman bu millet normalleşmeye verdiği krediyi size tanımaz. Birisi istemiyor diye, kriminal tipler normalleşmeden korkuyor diye genel başkanlarına hakaret ettirip  bizimle kavga ettiremezler. Birileri istemiyor diye, ben bu hak arama mücadelesinden geri durmam, sonuç alamazsam üstüme ne düşüyorsa onu yaparım.

"31 Mart'ı bahane edip ‘Hadi, hemen sandık’ demem. Ama böyle giderse erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz, bu kadar net”

Ama özgüvenli bu siyasete ayak uyduramayanlar, CHP’nin Türkiye’de 47 yıl sonra birinci parti olmasını görmek istemeyenler, CHP’nin üç aylık yapılan bütün anketlerde birinci parti oluşunu, en düşük ölçenin 32-33, yüksek ölçenin 36-37 altında hiç yok, AK Parti'nin seçimden beri 30 altında oluşunu görmeyenler, bu özgüvenli siyasetin partiye kazandırdığının, Atatürk'ün partisini 100 yıl sonra yeniden iktidar yapmak; CHP’yi iktidar yapmak inancına sahip olmayacaklardır. Bizim yolumuz; özgüvenli, cesur, kararlı, demokratik, hedefini bilen, nereye doğru yürüdüğünü bilen yoldur. Gücümüzü 31 Mart'ta bize destek veren Türkiye ittifakından ve iki büyük eserinden biri diye söylediği ‘Biri Cumhuriyetse diğeri CHP’ diyen kurucumuzdan alıyoruz. Bir tek hedefim var. Ben 31 Mart akşamı yaptığımı tekrar edeceğim. 2028 diyorlar. 31 Mart'ı bahane edip ‘Hadi, hemen sandık’ demem. Ama böyle giderse erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz, bu kadar net. Millet sesini duymayana duyurur, kendini görmeyene gösterir. Önümüzdeki demokratikleşme, normalleşme ve mağdura sahip çıkma, emeklinin yüzünü güldürme, asgari ücretliye sahip çıkma dönemini okuyan okur, okumayana bu millet okumadığı mektubu genel seçimlerde okutur.”

SON

 

Kaynak: anka