Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında siyaset gündemi hakkında açıklamalarda bulundu. 

Öztrak, "Milli gelir, ihracat ve kişi başına gelir hedefleri yarıya düşmüş. İşsizlik hedefi ise ikiye katlanmış. Demokratik bir ülkede, millete verdiği sözü tutmayan bir yönetici, o koltuğu bir dakika dahi işgal edemez. İstifa eder. Çeker evine gider. Peki, sözünü tutmayan Erdoğan ne yapar? Milletin önünde gözyaşı döker. “Kumpas” der. “Dış güçler” der. “Sabotaj” der. Mağdura yatar. Erdoğan bu defa da bizi yanıltmadı. İlkin, Kahramanmaraş’ta çıktı, “2023 hedeflerine ulaşmadan, Son nefesimizi vermeyiz” dedi. Ardından, kendi sesinden şiirlere meftun olup, Gözyaşı döktü. Ertesi gün de, “2023 hedeflerine, Maruz kalınan tüm sabotajlara rağmen, adım adım yaklaşıyoruz” deyiverdi. Güler misiniz, ağlar mısınız? Biz Erdoğan’a asıl sabotajın ne olduğunu söyleyelim. Bu ülkenin başına gelmiş en büyük sabotaj, sizin şahsım hükümetinizdir." ifadelerine yer verdi.

Öztrak, açıklamasında "Artık Erdoğan metal yorgunu… Söyleyecek sözü de, Gidecek yolu da tükendi. Sözü ve yolu tüketenler, Eski vaatlerine kulp takıp, Yeniden milletin önüne getirir. Ama, “Dünün güneşiyle, Bugünün çamaşırı kurutulmaz.”

Erdoğan 11 yıl önce milletimize, Milli gelirimizi 2 trilyon dolara, Kişi başına geliri 25 bin dolara çıkarmayı vadetti. Böylece Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasına girecekti.

Milletimize ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarma, İşsizlik oranını yüzde 5’e düşürme sözünü de verdi. Şimdi bu sözlerin hepsi yalan oldu. Bunu ben demiyorum. (Son yayımlanan OVP) Erdoğan’ın altına imza attığı şu resmi doküman söylüyor. 

Bu doküman Erdoğan Şahsım Hükümetlerinin, Bize koca bir 10 yılı kaybettirdiğini ortaya koyuyor. Milli gelir, ihracat ve kişi başına gelir hedefleri yarıya düşmüş. İşsizlik hedefi ise ikiye katlanmış. Demokratik bir ülkede, Millete verdiği sözü tutmayan bir yönetici, O koltuğu bir dakika dahi işgal edemez. İstifa eder. Çeker evine gider. Peki, sözünü tutmayan Erdoğan ne yapar? Milletin önünde gözyaşı döker.

“Kumpas” der. “Dış güçler” der. “Sabotaj” der. Mağdura yatar. Erdoğan bu defa da bizi yanıltmadı. İlkin, Kahramanmaraş’ta çıktı, “2023 hedeflerine ulaşmadan, Son nefesimizi vermeyiz” dedi.

Ardından, kendi sesinden şiirlere meftun olup, Gözyaşı döktü. Ertesi gün de, “2023 hedeflerine, Maruz kalınan tüm sabotajlara rağmen, Adım adım yaklaşıyoruz” deyiverdi. Güler misiniz, ağlar mısınız? Biz Erdoğan’a asıl sabotajın ne olduğunu söyleyelim. Bu ülkenin başına gelmiş en büyük sabotaj, Sizin Şahsım Hükümetinizdir.

Kurduğunuz ucube vesayet rejimidir. 2013’ten bu yana kral olmak için, Memlekette kural bırakmadınız. Herkesi kucaklayan bir Cumhurbaşkanı olmak yerine, Partinizin başında, Taraflı Cumhurbaşkanı olmayı tercih ettiniz. Milleti bölüp, parçaladınız. Ortağınızla beraber, Memleketin bereketini kaçırdınız. Memleketin neşesini, geleceğini beraberce çaldınız.

Milleti canından bezdirdiniz. Şimdi akıttığınız timsah gözyaşlarıyla, Milletin sel olan gözyaşlarını örtüp saklayamazsınız. Sabotajı başka yerlerde aramayın, Sabotajın dik alasını siz yaptınız. Şimdi Erdoğan; Enflasyonu en kısa sürede kontrol altına alarak, Raflardaki, tezgâhlardaki, etiketlerdeki, fahiş fiyat artışlarının, Önüne geçmekten bahsediyor. Geçmiş olsun…

Merkez Bankası’nın itibarını kibrinle yerle bir edeceksin. Milletin 128 milyar dolarını koltuk sevdana meze edeceksin. Çiftçiyi gümrük sopasıyla tarlasına yaklaşamaz hale getireceksin. Sonra da enflasyondan fahiş fiyatlardan şikâyet edeceksin. Allah aşkına, 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor.

Siz kimi kime şikâyet ediyorsunuz? Mutfaklardaki yangın polisiye tedbirlerle düşmez. Bunu, daha önce damadınla beraber denedin. Soğan depolarına baskınlar yaptın. Soğan üreticisini terörist ilan ettin. Fiyat etiketlerini göstermelik denetledin. TÜİK anketörleri gelmeden hemen önce, Marketlere telefon açıp, Etiket fiyatlarını düşürttün. Enflasyon rakamlarını makyajlayarak, Enflasyon da düşer sandın. Bunlar yetmeyince de, Milleti kış gününde tanzim satış kuyruklarına soktun.

Bir de sıkılmadan, bu kuyruklara “varlık kuyruğu” dedin. Peki, sonuç ne oldu? Koskoca bir sıfır. Sabotajın daniskası budur. Son 20 yıldır bu ülkeyi Erdoğan hükümetleri yönetiyor. Çiftçinin tarlasından milletin sofrasına uzanan Tedarik zincirini kısaltacak, ucuzlatacak Hangi tedbir alındı. Aksine yandaş müteahhitlerini daha da zengin etmek için, Sebze - meyve taşıyan kamyonları, TIR’ları, Üçüncü Köprü’ye yönlendirdiler. Fahiş geçiş ücretleri aldılar. Faturayı mutfaktaki tencereye yüklediler. “Üretim değil, rant” dediler.

Gıda güvenliğini artıran, İklim değişikliğini dikkate alan, Güvenilir bir Tarım Stratejisi oluşturmadılar. Konya Ovası ve GAP Projelerinde, Sulama kanallarını tamamlamadılar. Onun yerine Talan İstanbul Projesinin kanalına, Para ayırmaya kalktılar.

Buradan bir defa daha tekrarlayalım. Talan İstanbul Projesi’ne para yatıranlar, Müteahhitliğini üstelenenler, Bizim iktidarımızda ağır bir faturayla karşılaşır. 20 yılda bizim çiftçilerimizi değil, Elin çiftçisini abat ettiler. Kanunen hak ettiği desteği çiftçimize vermeyip, Çiftçilerimizi tarlasına küstürdüler. İthalatta sıfır gümrük silahıyla da Çiftçilerimizi sırtından vurdular. TÜİK’in rakamları ortada. 2003’ten bugüne 120 milyar 419 milyon dolar tutarında, Tarım ithalatı yapmışlar. Kendi çiftçisine kanunen taahhüt ettiği parayı ödemeyenler, Elin çiftçisine bu parayı vermişler.

En son buğday, çavdar, arpa, yulaf, mısır, Nohut, mercimek gibi ürünlerde gümrük vergisini, Yılsonuna kadar sıfırladılar. Gübre, ilaç, yem, tohum, mazot fiyatlarının, Tarlayı yakıp yıkmasını seyrettiler. Bir de üstüne sıfır gümrükle ithalatın önünü açıp Çiftçinin mahsulünü para etmez hale getirdiler. Çiftçi, “Hayvanımı besleyemiyorum, Kendimi besleyemiyorum” diye feryat ediyor. Şimdi milli gelir, 2023 hedeflerinin yarısına bile ulaşamayınca, “Sabotaj yapıldı” diyorlar. Sabotaj mı arıyorsunuz. İşte çiftçimize reva gördükleriniz, Üretime yapılan en büyük sabotajdır.

Şimdi bu sabotajın failleri, Enflasyonu, Fiyat İstikrarı Komitesi’ne havale etmişler… Bürokraside kuraldır: “Bir işin yapılmasını istemiyorsanız, Komisyona havale edin!” derler. Bu ülkede fiyat istikrarını sağlamakla görevli bir kurum, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’dır. 1211 sayılı Kanunun 4. Maddesi, Merkez Bankası’na bu görevi veriyor. Ve aynı madde şunu da söylüyor: “Banka, Fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını Ve kullanacağı para politikası araçlarını, Doğrudan kendi belirler.”

Peki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Para politikasını ve kullanacağı araçları kendisi belirleyebiliyor mu? Hayır! Para politikasını da doğrudan Erdoğan belirliyor. Çünkü Erdoğan’ın Şahsım Rejiminde işler böyle yürüyor. Bu ucube şahsım vesayet sisteminde her şeyin sorumlusu tek bir kişi.

Ve o tek kişi de devletteki diğer kurumlarla beraber, Merkez Bankası’nın itibarını yerle bir etti. Son üç yılda, dört Merkez Bankası Başkanı gördük. Meşhur sözdür; “Almanların tamamı belki Tanrıya inanmaz. Ama hepsi Bundesbank’a inanır.” Bir Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede, En önemli sermayesi itibarıdır. Bankaya duyulan güvendir.

Bunu umursamayan Erdoğan, Merkez Bankası’na müdahale etmeye devam ediyor. “Enflasyonun üzerinde faiz uygulayacağız” diyen son Başkan da, Enflasyon politika faizini aşınca, Korkudan çareyi, Enflasyonu bırakıp çekirdeğini takip etmekte buldu. Bu oyun devam ederken kural değiştirmektir. Milletin de, dünyanın da gözünde bu yapılan güveni bitirir. Bu da, Milletin satın alma gücüne yapılan en büyük sabotajdır.

Erdoğan ve damadı bir olup, Milletin 128 milyar dolarını, Koltuklarında kalmak uğruna buharlaştırdılar. “Bu paralar ne oldu?” diye, millet adına sorduğumuzda da Gıkları çıkmadı. Astığımız afişleri toplatmaya, Partililerimizi tutuklamaya kalktılar. Şimdi Uluslararası Para Fonu (IMF), 6,3 milyar dolar hibe edince, Erdoğan’ın dili çözüldü. Daha düne kadar IMF’ye etmedik laf bırakmıyordu.

Şimdi IMF’nin himmetiyle caka satmaya başladı. Ama yine de milletten gerçekleri gizlemeye devam ediyor. Bir bakkal, “Ben sadece veresiye defterimdeki alacaklardan, Kasamdaki paradan sorumluyum. Mal aldığım tedarikçilere verdiğim borç senetleri, Beni ilgilendirmez. Bankalardan aldığım krediler, Yan komşumdan aldığım borçlar, Beni alakadar etmez” diyebilir mi? Elbette diyemez.

Ama Erdoğan tam da bunu yapıyor. Merkez Bankasının döviz varlıklarını sahipleniyor. Merkez Bankasının döviz borçlarını, Alınan emanet dövizleri ise milletin sırtına bırakıyor. Şimdi milletimizin dikkatine üç ayrı grafik arz edeceğim. Bunların hepsinin kaynağı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. İlk grafik, TCMB tarafından IMF standartlarına göre hazırlanan, “Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi” tablosundan derlendi.

(Uluslararası Rezerv ve Döviz Likiditesi Grafiği) Bu tablo: Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervlerinden Vadesi bir yıldan daha az olan, Döviz kredileri, döviz borçları, SWAP anlaşmalarıyla alınan emanet dövizler, Ve diğer koşullu döviz borçları düşüldüğünde kasada ne kalıyor, Onu gösteriyor.

3 Eylül 2021 itibariyle; IMF’den alınan son 6,3 milyar dolarlık desteğe rağmen, Döviz kasasında 21 milyar dolar açık var. Diğer bir grafik; TCMB Haftalık Vaziyetinden derlenen verileri esas alıyor. Bankanın döviz varlıklarıyla, Döviz yükümlülüklerini mukayese ediyor.

(Haftalık Vaziyet Grafiği) Kasadaki 119 milyar dolarlık brüt döviz rezervinden, Merkez Bankası’nın, Bankacılık sistemine olan döviz borcunu, IMF’den aldığı SDR tahsisatını ve SWAP’lardan oluşan, Döviz yükümlülüklerini düşersek, Bu defa kasa 40 milyar dolar açık veriyor.

Piyasalarda, genellikle takip edilen gösterge de bu. Son olarak, Merkez Bankası’nın günlük Analitik Bilançosundan da Net rezervleri hesaplayabiliyoruz. (Analitik Bilançodan hesaplanan grafik) Buna göre TCMB’nin brüt döviz varlığından. Dışarıya, kamuya, Bankalara olan döviz borcunu, Ve SWAP’ları çıkarırsak, Döviz kasasındaki açık 51 milyar doları buluyor. Yani neresinden bakarsanız bakın, TCMB kasasındaki döviz ve altınlar, Döviz borcuna yetmiyor. Döviz kasası sağdan da saysanız, Soldan da saysanız açık veriyor.

İşte ülke ekonomisine yapılan sabotajın şahı budur. Bunun baş sorumlusu da, Milletin 128 milyar dolarını buharlaştıran, Erdoğan ve damadıdır. Bugün ülkemiz benzer ekonomilerden olumsuz ayrışıyorsa, En ufak bir küresel rüzgâr ülkemizde fırtınalar koparıyorsa, Sebebi işte budur.

Erdoğan Şahsım Rejiminde işsizlik tsunami oldu. Milleti eziyor. İşten çıkarma yasaklarının Temmuz’da sonlanmasıyla beraber, İşsizlik yeniden vites yükseltti. Temmuz’da gerçek işsizlerimizin sayısı, 522 bin kişi artarak, 8 milyon 421 bine ulaştı.

Oysa 3 yıl önce, Erdoğan Şahsım Rejimi iş başı yaptığında, İşsizlerimizin sayısı 5,5 milyon civarındaydı. Üç yılda işsizler ordumuza, 2 milyon 863 bin yurttaşımız eklendi. İşte bu, sabotajın dik alasıdır. İşten çıkarma yasağının sonlanmasından, En çok sanayi sektörümüzün etkilendiği anlaşılıyor.

Sanayide çalışan 287 bin işçimiz, Temmuz’da işini kaybetmiş. Yine inşaat sektöründe de 60 bin emekçimiz, İşinden olmuş. Bugün de Temmuz ayı sanayi üretim verileri açıklandı. Üretim bir önceki aya göre, yüzde 4,2 daraldı. Sanayi üretimi Temmuz’da hız kesmiş. Tutarlı, güven veren bir ekonomik program uygulanmadan, Eğitim sistemiyle işgücü piyasasının ihtiyaçları buluşturulmadan, İşsizlik kalıcı şekilde düşmez. Milletin çalışacağı işler çoğalmaz. 20 yılda eğitimi milli olmaktan çıkardılar. Eğitimi kendi ideolojilerine meze yaptılar. İşte bu sabotajların en büyüğüdür.

Editör: TE Bilişim