Samandağ Eğitim Sen, ilçemiz gündemine dair açıklamada bulundu.      
Samandağ Eğitim Sen tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi.
“Eğri otur doğru konuş” sözü dilimize uzunca bir süredir oturmuş hâkim bir söz. Her zaman yanlış anlaşılan bir söz. Bu sözü kullananların kastı eğri oturmayı aklamak değil, doğru konuşma üzerinden kişiyi utandırıp eğri oturuşunu düzeltmesini sağlamaktır.
Yoksa eğri oturanın doğru konuşması kabil değildir. Olsa idi; atalarımız peşinden: “ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol “ deme ihtiyacı duymazdı. Neticede eğri oturan ve eğri oturuşunda ısrar edenin söylediği doğrunun samimiyeti tartışılır hale gelir ki; böyle davranana önce tutarsız sonra “fiillerimi görmezden gelin söylediğime odaklanın” ifadesinin beyanı üzerinden de yalancı denir.
Hangi hocanın yaptığına ve gittiği yola bakılmaksızın söylediği yapılmış ki… 
Siyasiler ise, hele ki makam işgal edenler; fiili değil doğrudan toplum önderliğine soyunan, bunu kabullenen ve o makama layık olma sözü veren kişilerdir. Dolayısı ile bunların eylemde ya da söylemde hata yapmaları olası olmadığı gibi, aynı zamanda suçtur. Çünkü temsil ettiği toplumun önderliğinin yanı sıra parasını da yetkisini de gücünü de kullanır ve bütün bunlardan dolayı sorumludur. O toplumun verdiği yetkinin peşine düşmemesi, hesap soracak yetilerden mahrum bırakılmış olması, korkutulmuş, sindirilmiş, kandırılmış yahut yedeklenmiş olması bu gerçeği değiştirmez.
Gelelim belediyeye yoktan-ısmarlama kadro tahsisi ile ilgili, “Bir televizyonda ve canlı yayında, ilçemizi temsiliyet yetkisi verdiğimiz kişinin itiraf niteliğindeki beyanlarına…
Hatırlanacağı üzere su kesintilerine yönelik bir ayı aşkın süre devam eden oturma eylemleri ile basın açıklamalarımızın birinde (15. Gün) , “Balık Baştan Kokar” başlıklı bayanımızda da ifade ettiğimiz üzere, balık hem baş hem başlangıç olarak ne yazık ki baştan kokuyor demiştik.
Bugün belediyeye yoktan-ısmarlama kadro tahsisi ile ilgili durum bundan farklı değil. Yine hatırlanacağı üzere 15. Gün başlıklı açıklamamızda, yetki talep edenlerin bu yetkiyi halktan değil aile reislerinden, para babalarından, erk sahiplerinden aldığı ve dolayısı ile seçimler sonrası sıra seçilenin borcunu ödemesine geldiğinde borcunu layıkı ile ve kime söz vermiş ise fazlasıyla ödediğini söylemiştik. 
Halka borçlanılmadığı ve söz verilmediği için bu borç halka değil, yetki talebinde bulunana yol açan, güç veren, finanse eden şahsiyetlere mahsup bir borçtur ve ödenmektedir.
Zira seçilenler seçildikten sonra, güç ve dayanaklarını halktan almadıkları için hiçbir icraatlarında halkın fikrini sorma, tercihlerini, beklentilerini, taleplerini önceleme derdine düşmez, düşmemiştir ve bu haliyle düşmeyecektir.
Ancak iktidarın sürekliliği güç ister, dayanak ister. Bu güç ve dayanak halk olmayınca seçilenler yine erk sahiplerinin, para babalarının ve aile reislerinin kapısını çalar. İstediğini alır fakat bir karşılığı vardır. Bu bazen rant, bazen hukuksuzluğu görmezden gelme talebi bazen de bugün gündemimizi meşgul eden, belediyeye yoktan-ısmarlama kadro tahsisi şeklinde olur, olmaktadır ve bu gidişle olmaya devam edecektir.
Bu konu üzerinden kişileri öne çıkarıp, bunu icra edenlerin sanki kurumsal ve sorumlu bir kimlikleri yokmuş, bundan yararlananların sanki yararlandırıldığı yer bir kamusal alan değilmiş gibi davranamayız. 
Bu yüzden sorun kişi veya kişiler sorunu değil, bir kurumun kurumsal kimliği kötüye kullanma sorunudur ve öyle bakılmalıdır. Yani burada sorun Samandağ Belediyesinin Kurumsal olarak kendisidir (haliyle bütün yönetim ve yetki sahibi kadroları)  ve hesap sorulacaksa da bu kurumdan sorulmalıdır. Yani yönetim kademesindeki ve yetki sahibi olan herkesten. Başkan, Yardımcıları, müşavirler, daire amirleri ve özellikle meclis üyeleri…
Hesap sorma derdine düşüldüğünde de ve haklı olarak hesap soracaklarınız: “Size borcumuz da sözümüz de yok, ne hesabı” diyebilir ve nitekim doğrudan olmasa da dolaylı olarak diyecektir, demektedir.
Şayet bu süreklilik arz ediyorsa-ki bugüne kadar hep karşılaşılan manzara bu ve ne yazık ki bugüne özgü değil- sorunumuz daha büyük demektir.
Yine başta zikrettiğimiz 15. Gün içerikli açıklamamızda söylediğimiz üzere; mesele algılayış meselesidir.  Hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Balık Baştan Kokar! (15. Gün-25.06.2021 Tarihli açıklamamızdan)
Bir toplumu toplum, bir halkı halk yapan yurttaş olma bilincidir. Yurttaş, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, Hak Ve Sorumlulukları Olan, Bunların Farkında Ve Talepkar Olan Kişi olarak tanımlanır.
Bir de atasözümüz var, Balık Baştan Kokar. Hem baş hem Başlangıç Anlamında…
Hani 15 gündür temel meselemiz algılayıştır, bu değişmedikçe hiçbir şey değişmez diyoruz ya. Bugün tam da ondan bahsedeceğiz.
Aslında 50 yıldır neden bu haldeyiz, “Bizim İçimizde İken Bizim Gibi Olanlar Yetki Verdiğimizde Ne Oluyor Da Bizden Uzaklaşıyor, Bize Yabancılaşıyor” sorularına cevap aramadan hiçbir yere varamayız.
Aslında bunun cevabını,  seçim süreçlerini yakından takip eden herkes biliyor ve aslında seçtiklerimiz kime söz verdi ise sözlerini harfiyen yerine getiriyor. Bu konuda onlara haksızlık etmemek lazım.
Seçim süreçlerini bir hatırlayalım. Aylar öncesinden simsarlar türer. Yüz bin dolarlar havada uçuşur. Bu, aday için ilk kelepçedir. Ardından partiler yan ceplerini gösterir. Bu gayri resmi bağıştır, peşin diyettir, yine yüz bin dolarlar havada uçuşur. Propaganda masrafları,  Gönül almalar,  harçlık vermeler bir yana bir de ilgili partiye resmi olarak da para ödenir.  Para tükenir, bu sefer para babalarının -ki her ailede vardır-  kapısı çalınır ve partinin, partililerin eklediğine ek olarak adayın koluna da ayağına da kelepçe üstüne kelepçe eklenir.
Takdir edersiniz ki hiçbir zengin babasının hayrı için bu parayı vermez. Taviz daha seçilmeden verildikçe verilir, seçimlere girilir, biter, koltuğa oturulur.
Parayı Verenin Düdüğü Çalma Vakti Gelir. Hazır seçilen de “ Benim Başım Kel Mi” dedi miydi iş çığırından çıkar. Halk unutulur ki zaten halka verilmiş bir söz halktan alınmış bir borç da olmadığı için halkın beklentileri karşılıksız kalır, borç da vermediği için alacaklı olmaz.
 Haklı olarak şu sorulabilir  “Peki Seçime Kim, Kimler Gitti” diye. Aslında cevabı basit. Her ailenin, kendisine söz verilen zengini seçime gider. Geriye kalanı, onun sürüklediği,  ikna ettiği,  ailecilik,  mahallecilik,  şuculuk, buculuk yalanları ile kafaları bulandırılan, takım tutar gibi taraf yapılan, kamplaştırılan halktır. Sadece gidip mühür basar.
Yani seçim süreçlerinde halk olduğu halde halk değilmiş gibi davranan bizler, ne yazık ki daha sonra da halk olup hak talep etmeyi aklına getirmez. Çünkü değişik baskı ve vaatlerle Zaman Zaman Yeter Artık Dese De halkı, zengin aile reisleri baskılar da baskılar ve susturur, tepkileri eritir, eritmekle yetinmez, yeri geldi miydi ailesini de susturur, Patlamak Üzere Olan Halkını, takdire şayan bir sihirbazlıkla, tam tersi, rahatsız olunan iktidarın kör birer destekçisi haline getirir.
Yerelimizde bütün seçimler harfiyen böyle olmuştur iddiasında değiliz elbette. ancak, Burjuva hukukunun, demokrasisinin, ahlakının egemen kılındığı, bu hukuk ve ahlaka açıktan yüksek sesle ve ta başlangıçta karşı çıkılmadığı her yerde genel geçer işleyiş bu.
Sonuçta gördüğümüz muamele, bize reva görülen icraatlar, özür beklerken tam tersi altına sokulmaya çalışıldığımız minnet borcu,  tepeden bakma, halkla alay etme, ihaleler ile zengini kollama, hakkımız olan hizmetleri sunmama,  savsaklama,  sunulan sınırlı hizmeti lütuf görme tutumu, tavrı,  tercihi bize bu süreci ve işleyişi hatırlatıyor.
 Şayet bu böyle değil ise, muhataplar bunu icraatlarıyla, halka gösterecekleri koşulsuz ve hak edilmiş hürmet ile kanıtlamak zorundadır.
Neticede  “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz” demiş atalarımız, binlerce yıl sınanmış, damıtılmış ve onanmış bir bilgelik ile…
Rıza Göstermek De Değiştirmek De Takdir De Halkımızındır.
Ve iyi biliyoruz ki, yukarıda tanımladığımız burjuva ahlakını ta başından reddeden, halkına dayanan, denetçisi halk olan, halkına borçlanan hiçbir adaya, seçilmişe hiçbir güç pranga vuramaz. Örnekleri de vardır.
Bizler, bu ülkenin vergi veren vatandaşları olduğumuzu, hep birlikte HALK olduğumuzu ulusal ve yerel iktidar sahiplerine hatırlatmaya, hakkımız olanı istemeye devam edeceğiz.
Bu halklı talepler etrafında birleşmek isteyen herkese ve her kesime kapımızı açık tutacağız.”
Foto-Haber:Uğur Hüzmeli
 

Editör: TE Bilişim