İnsan Hakları Derneği Hatay Şube Yönetimi tarafından İnsan hakları savunucuları olarak Türkiye’de barışa giden yolun barış hakkı mücadelesi ile açılacağını ve bu amaçla her ayın ilk Cuma günü Barış nöbetlerini başlatacakları ifade edildi.
İnsan Hakları Derneği Hatay Şubesi tarafından, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde yaptıkları açıklamada da vurguladıkları “Barışın egemen olduğu bir dünyada yaşamak isteği” bir kez daha hatırlatılarak barış hakkının kutsallığı dile getirildi.
Emek ve demokrasi güçlerinin de destek verdiği basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi
Türkiye’de, Dünya Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül 2022 Perşembe günü basın açıklamamızı yapmıştık. Barışın egemen olduğu bir dünyada yaşamak istediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz. Barış hakkı, bir insan hakkıdır.
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde barış ve barışın temellendirileceği uluslararası ve ulusal sosyal düzenlerin göre, silahlı çatışmalar nedeni ile çatışma bölgesinde sivillerden 92 ölüm, 302 yaralı, asker/polis/koruculardan 1.391 ölüm, 2.765 yaralı, silahlı militanlardan 2.874 ölüm, 196 yaralı bulunmaktadır. Bunların dışında yargısız infazlarda öldürülen sivillerden 1.071 ölüm, 1.282 yaralı, saldırıya uğrayanlardan 210 ölüm, 1.476 yaralı bulunmaktadır. Yasa dışı örgüt saldırılarında ise 526 ölüm, 2.786 yaralı bulunmaktadır. Toplamda ise 6.164 Ölüm, 8.807 yaralı bulunmaktadır. Bu bilançoya Suriye ve Irak’ta (2020-2021 hariç) silahlı çatışmalar ve sınır ötesi askeri operasyonlarda yaşamlarını yitirenler dahil değildir. Milli Savunma bakanlığının açıkladığı bilanço ise durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymaktadır. Açıklanan rakamlar orta büyüklükte bir savaş bilançosudur.
Çatışma ve savaş ortamı ile birlikte genel baskı ortamında şiddetin öne çıkması ve beraberinde nefret dilinin de hakim olması kaçınılmaz olmuştur. Kadın cinayetlerinin artması ve önlenememesi, kadınlara ve çocuklara  yönelik taciz ve tecavüzün artması, böylesi bir şiddet ortamı ile de izah edilebilir. Yine nefret saiki ile artan ırkçı saldırılarda da yükseliş eğilimi devam etmektedir.
Bu ortam asgari insani ve ahlaki kuralların işletilmesini rafa kaldırmış, mezarlıklara yapılan saldırılar artmış, insan cenazelerinin (en son Hakan Arslan’ın cenazesi) torbalarda ailelerine teslim edilmesi hukuksuzluğun yanı sıra vicdanları yaralamış, toplumsal barışa zarar vermiştir.
Bu bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayanması gerekliliği vurgulanır. BM Genel Kurulu, Halkların Barış Hakkına Dair Bildirisinde barış hakkının kutsallığı, bu hakkı korumanın ve uygulanmasını sağlamanın da devletler için bir yükümlülük olduğu vurgulanır. 
    Barış istemek bir hak olarak tanımlanmıştır. Barış talebinin, medeni ve siyasi haklarla (yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) olduğu kadar; ekonomik, sosyal ve kültürel haklar (çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları) ile de ilişkisi bulunmaktadır.
    İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlik, hak ve özgürlüklerin tanınmaması, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. O nedenle, İHD olarak her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun, barışın “haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği” düşüncesindeyiz.
    Dünyada devam eden bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar bizleri derinden endişelendirmektedir. Rusya’nın, Ukrayna işgali ve devam eden savaş, korkunç acılar üretmektedir. Libya iç savaşı ve Suriye iç göre, silahlı çatışmalar nedeni ile çatışma bölgesinde sivillerden 92 ölüm, 302 yaralı, asker/polis/koruculardan 1.391 ölüm, 2.765 yaralı, silahlı militanlardan 2.874 ölüm, 196 yaralı bulunmaktadır. Bunların dışında yargısız infazlarda öldürülen sivillerden 1.071 ölüm, 1.282 yaralı, saldırıya uğrayanlardan 210 ölüm, 1.476 yaralı bulunmaktadır. Yasa dışı örgüt saldırılarında ise 526 ölüm, 2.786 yaralı bulunmaktadır. Toplamda ise 6.164 Ölüm, 8.807 yaralı bulunmaktadır. Bu bilançoya Suriye ve Irak’ta (2020-2021 hariç) silahlı çatışmalar ve sınır ötesi askeri operasyonlarda yaşamlarını yitirenler dahil değildir. Milli Savunma bakanlığının açıkladığı bilanço ise durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymaktadır. Açıklanan rakamlar orta büyüklükte bir savaş bilançosudur.
Çatışma ve savaş ortamı ile birlikte genel baskı ortamında şiddetin öne çıkması ve beraberinde nefret dilinin de hakim olması kaçınılmaz olmuştur. Kadın cinayetlerinin artması ve önlenememesi, kadınlara ve çocuklara  yönelik taciz ve tecavüzün artması, böylesi bir şiddet ortamı ile de izah edilebilir. Yine nefret saiki ile artan ırkçı saldırılarda da yükseliş eğilimi devam etmektedir.
Bu ortam asgari insani ve ahlaki kuralların işletilmesini rafa kaldırmış, mezarlıklara yapılan saldırılar artmış, insan cenazelerinin (en son Hakan Arslan’ın cenazesi) torbalarda ailelerine teslim edilmesi hukuksuzluğun yanı sıra vicdanları yaralamış, toplumsal barışa zarar vermiştir.
Kürt sorununda çözümsüzlük otoriter bir yönetim anlayışının yarattığı sürekli bir baskı ve şiddet ortamı oluşturmuştur. Kürt karşıtlığı üzerinden geliştirilen Ortadoğu politikasının neden olduğu milyonlarca göçmen/sığınmacı/mülteci sorunu oluşmuş ve bununla birlikte mültecilere yönelik nefret söylemi ve saldırıları giderek artmaktadır. Süregelen silahlı çatışma ortamı ve otoriterleşme toplumsal barışa zarar vermiş, Cumartesi Annelerinin/kayıp yakınlarının/insan hakları savunucularının hakikat ve adalet arayışı yasaklarla engellenmiş, Şenyaşar ailesinin adalet direnişi sürecinde görüldüğü gibi her alanda adalet arayışları inadına yaygınlaşmıştır. Buna karşın yargının araçsallaşması adalete olan güven duygusunu temelden sarsmıştır.
Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmamız barışla mümkündür. Kalıcı bir çatışmasızlık için çatışmanın tarafları sorumluluk almalıdır. Siyasi ve toplumsal muhalefet üzerindeki her türden baskı ortadan kaldırılmalı, İfade, örgütlenme ve toplanma hakkının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Hapishanelerdeki hasta mahpuslar ile tüm siyasi mahpuslar üzerindeki tecrit ve izolasyon kaldırılmalı siyasi mahpuslar serbest bırakılmalı, HDP’nin siyaset yapma hakkına saygı duyulmalı, kapatma davasından vazgeçilmelidir. Kayyım atamalarından vazgeçilmeli, halkların iradesiyle seçilen belediye eş başkanları ve diğer seçilmişler serbest bırakılarak görevlerine iade edilmelidir. Bunlar gerçekleştikten sonra da sorunun tarafları diyalog kurmalı ve tartışmalı, bu süreçlere siyasal ve toplumsal kesimlerin katılması sağlanmalı, yasal güvencesi oluşturulmalı, nihayetinde ise anlaşma ile anayasal ve yasal çözümler bulunmalıdır. Ancak ve ancak Türkiye’nin siyasi partileri ve toplumsal muhalefeti barışa odaklandığı taktirde kesinlikle yeni bir barış sürecinin önünün açılacağı düşüncesindeyiz. İnsan hakları savunucuları olarak Türkiye’de barışa giden yolun barış hakkı mücadelesi ile açılacağını biliyoruz. Bu amaçla bugünden itibaren her ayın ilk Cuma günü Barış nöbetlerini başlatıyor hepinizi bu mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
Barışı savunmak bir insan hakkıdır!
İHD olarak, ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada barışın egemen olduğu bir yaşam için barış hakkı mücadelemizi sürdüreceğiz! “
Foto-Haber:Nezahat Fırıncıoğulları

Editör: TE Bilişim