Eğitim Sen Samandağ Şubesi ve Eğitim-İş Hatay 1 No’lu Şubesi 24 Kasım Öğretmenler gününde Abdulah Cömert Alanında basın açıklaması gerçekleştirdiler.
Eğitim Emekçilerinin ayrı ayrı yaptıkları basın açıklamasının ortak teması Zamlar ve kriz kıskacında fakirleşen öğretmenler ve vatandaşlar.
 Eğitim Sen Samandağ Şubesi tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasına; TİP İlçe Başkanı Önder Tam ve İlçe Yöneticileri, HDP İlçe Yönetimi, SYKP İlçe Yönetimi destek verdi. 
Eğitim Sen Şube Başkanı Cüneyt Kayıkçı’ nın gündeme dair yaptığı kısa konuşmasını ardından Şube Yönetimi adına basın açıklamasını Şube Sekreteri Esat Kudret okudu. Kudret, açıklamasında “Fakirleşiyoruz. Her geçen gün biraz daha fakirleşiyoruz. Fakir bir ülkede yaşadığımız için değil, fakirliği bizlere kader olarak dayatanlara: Hep bir ağızdan “Fakirlik kader değildir” demediğimiz için fakirleşiyoruz. Her geçen gün biraz daha fakirleşiyoruz. Üretmediğimiz, yan gelip yattığımız, alın teri dökmediğimiz için değil, kan, can bedeli alın teri ile yarattığımız değerlere “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” diyerek sahip çıkmadığımız için fakirleşiyoruz. Her geçen gün biraz daha fakirleşiyoruz. Vergi kaçırdığımız, kumar oynadığımız, çarçur ettiğimiz için değil, fazlasıyla ödediğimiz vergilerimizin hesabını sormadığımız için fakirleşiyoruz. Her geçen gün biraz daha fakirleşiyoruz. Sayımızın azlığından, gücümüzün yetersizliğinden ve haklı olmayışımızdan değil, dağınıklığımızdan, örgütsüzlüğümüzden ve bizlere kanıksatılan “Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın”  deyişimizden fakirleşiyoruz. Fakat deniz bitti. Artık bize de dokunur oldu bin yaşasın dediğimiz. Bugün ülkede kimin ne söylediğinin artık bir hükmü yok. Açız aç. Her geçen gün küçülen ekmeğimiz, her geçen gün yiten huzurumuz ve her geçen gün artan umutsuzluğumuz kader değildir. Bugün bizlere bunu reva görenleri en sert biçimde eleştirmek, oturduğumuz yerden yakınmak, kendimizi dışında tutup sanki bir tek bizim kaybedeceklerimiz var da itiraz edenlerin, karşı çıkanların, hak arayanların yokmuş gibi davranmak artık çare değil. Yangın kapımıza dayanmış. Ya karınca misali sırf tarafımız belli olsun diye bir avuç su ile bu yangını söndürme çabası içine girecek ya da yalnız kalıncaya kadar seyredeceğiz. Ya milyonlar olduğumuzu, emekçi ve haklı olduğumuzu bilince çıkarıp biz gibilerle omuz omuza hak arayışına girecek ya da akıl dışı gerekçelere ayrı gayrı durarak bu yangının kendiliğinden sönebileceği yanılgısı ile olan biteni fazlasıyla hak ettiğimizi cümle âleme ilan edeceğiz. Taleplerimiz haklı, meşru ve yasal. Söylemlerimiz haklı, meşru ve yasal. Örgütlerimiz haklı, meşru ve yasal. Öfkemiz haklı, meşru ve yasaldır. Çünkü üreten biziz. Çünkü yoktan alın teri ile var eden biziz. Vergi veren biziz. Kurallara uyan biziz. Askerlik yapan biziz. Oy veren biziz. Anayasayı biz yapmadık fakat anayasadan kaynaklı yükümlülüklerimizin tamamını fazlasıyla yerine getiren biziz. Anayasa toplum sözleşmesidir ve iki bölümden oluşur. Vatandaşın hak ve ödevleri, devletin hak ve görevleri… Şayet bugün devleti yönetenler tek taraflı olarak anayasayı feshediyorlarsa da kabulümüzdür. Vergi vermeyelim, askerlik yapmayalım, kurallara uymayalım,  oy vermeyelim. Hayır olmaz deniyorsa da bugün bu alanda haykırdığımız üzere devlet de derhal yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Nedir bu yükümlülükler: Vergiye karşı her tür ücretsiz hizmet, halk için yatırım, sosyal güvence, iş, aş, insanca yaşayacak ücret. Askerliğe karşılık her tür can ve mal güvenliği. Fiili ve hukuki. Kurallara uymaya karşılık adil ve şeffaf bir yönetim, Adil bölüşüm. Oy vermeye karşılık huzur ve geleceğe güvenle bakabilme koşulları. Devletin yükümlülükleri bunlar ve fakat insanlık tarih boyunca hiç bir devletin bu ve benzeri şeyleri, halkı istemeden, hem de yüksek sesle, hem de ısrarla ve hem de birlikte istemeden verdiği görülmemiştir. Bir karar vermek zorundayız. Ya bu ülkenin, bütün yükümlülüklerini yerine getiren ve hak talep eden eşit vatandaşlarız ya da tebaa. Yani hiçbir hakkı-hukuku olmayan, her şeyi lütuf olarak gören, biat etmeyi marifet sayan, gördüğü halde görmezden gelen, duyduğu halde duymazdan gelen, bildiği halde bilmezden gelen sürüyüz. Bu tespitimiz niyetimizden bağımsızdır. Ve ne yazık ki niyetimiz bu olmasa da egemene verdiğimiz mesaj bu ikisinden biri olacaktır. Ya ilki ya da ikincisi. Gelin bunu tersine çevirelim. Vergilerimizi veriyor, hakkımız olanı istiyoruz diyelim. Fakirliği bir kader olmaktan çıkarıp insanca, onurlu, çoktan hak ettiğimiz bir yaşamın, çocuklarımıza bırakacağımız onurlu bir geleceğin inşasında bir çakıl taşı da biz olalım. Yüzdelik zam değil / İnsanca Yaşayacak Bir Ücret, Laf değil / 3600 Ek Gösterge
Ek vergi dilimi değil / Vergide Adalet, Emek hırsızlığı değil / Liyakat, Orta oyunu değil / Gerçek Grevli Toplu Sözleşme.
Yalnızca kendimiz için değil Bütün Emekçiler İçin İstiyoruz!
Çocuklarımıza onurlu bir gelecek, insanca yaşayacak bir ülke bırakmak istiyoruz
Bu vesile ile: aynı haklı gerekçelerle, meşru ve yasal olan bu talepleri sahiplenen herkesi,  üreten, emekten yana bir dünya özlemi çeken her insanımızı saflarımıza davet ediyoruz. Gücümüz birliğimizden gelir. Yaşasın örgütlü mücadelemiz. Emekçiyiz, haklıyız, kazanacağız.” ifadelerine yer verdi. Açıklama slogan ve alkışlarla sona erdi. 
“ZAM, KRİZ, YOKSULLUK TÜKENİYORUZ”
Eğitim-İş Hatay 1 No'lu Şubesi tarafından Abdullah Cömert Alanında gerçekleştirilen Basın açıklamasına CHP Samandağ İlçe Yönetimi, Halkın Kurtuluş Partisi İlçe Yönetimi, ADD Samandağ Şube Yönetimi ve Eğitim Sen Şube Yönetimi destek verdi. Basın açıklamasını Eğitim-İş Hatay 1 No'lu  Şube Başkanı Mustafa Günal okudu. Günal, açıklamasında “Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün, 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri'nin kendisine verdiği "Başöğretmen" unvanını kabul etmesinin yıldönümünde tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyoruz. Başöğretmenimiz Atatürk'ü saygıyla anıyoruz. Öğretmenlik emek, sevgi ve sabır isteyen bedeli hiçbir maddi karşılıkla ölçülmeyecek kadar değerli, hoşgörü ve fedakârlık mesleğidir. Bunun bilincinde olan biz öğretmenler eğitim emekçilerini bir bileşeni olarak siyasi iktidarların tüm baskılarına ve yok saymalarına rağmen öğrencilerimizin dâha nitelikli eğitim almaları için olağanüstü bir çaba harcıyoruz. Özellikle son dönemde mevcut siyasi iktidarın gerici eğitim dayatması sonucunda; Cumhuriyetimizin birikimi olan halkçı, laik ve bilimsel eğitim anlayışı çok büyük yaralar almış çocuklarımız adeta Orta Çağ karanlığına mahkûm edilmişlerdir. Eğitim sisteminde yapılan bu bilinçli tahribat sonucunda eğitim birliği bozulmuştur. Eğitimde piyasacı dayatma sonucunda ise; özel öğretimin payı yüzde ikilerden son dönemde yüzde otuzlara doğru tırmanmıştır. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği ilkesine vurulan en büyük darbe olmuştur.
2022 yılı için hazırlanan sefalet bütçesinden de anlaşılacağı üzere bizlere yine açlık sınırına mahkûm eden ücretler reva görülecek. Bizler dünyada istatistiklerde en çok çalışan öğretmen sıralamasında en üste, en az ücret alan sıralamasında en altlarda kalmaktan, itibarımızın her yıl düşmesinden bıktık.
Yine bu iktidar döneminde öğretmenlerin sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye kategorilere ayrılması, modem çağın kölelik sistemini yaratmıştır. Kadrolu öğretmen atamasından vazgeçerek "doğrudan torpil" anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getiren Bakanlık, öğretmen açığını ücretli öğretmenlik ile kapatmaya çalışmaktadır. Ataması yapılmayan öğretmen sayısı 700 bini geçmişken, 80 binin üzerinde eğitim emekçisi ücretli öğretmen denen güvencesizlik altında çalıştırılmaktadır. Gencecik öğretmenlerin, intihara sürüklenmesi siyasi iktidarın duyarsızlığı karşısında adeta toplumsal travma yaşatmaktadır.
Biz eğitim emekçileri olarak artık her 24 Kasımda atılan hamaset nutuklarını duymak istemiyoruz. Eğitim emekçileri zam, ekonomik kriz ve yoksullaşma sonucunda insanca yaşam seviyesinden uzaklaşmışlardır. Bu kadar zor şartlar aitmda fedakârca emek veren eğitim çalışanlarının durumunu daha net onaya çıkarmak için sendikamızın 3630 eğitim emekçisinin katılımı ile gerçekleştirdiği ankette çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Yüzde 49,4'ü erkek, yüzde 50,6'sı kadın öğretmenin katıldığı araştırmamıza göre;
-Katılımcıların yüzde 23,34'ü eşinin çalış(a)madığını belirtmiştir. Yani neredeyse evli her 4 emekçiden birinin eşi işsizdir ve evin başlıca gelir kaynağı enflasyonla biçilen tek maaştır.
-Katılımcıların yüzde 57,8'i ailenin gıda ihtiyaçlarını karşılamada zorluk yaşadığını, yüzde 48,3'ü maaşlarının yetersizliğinden dolayı ek hesap kullandıklarını, yüzde 77,7'si ailenin sağlık harcamalarım karşılamakta zorluk çektiklerini, yüzde 90'ı kullandıkları kredi kartının borçlarını ödemede zorlandıklarını, yüzde 65'i geçinmekte zorlandıklarını ailelerinden veya yakınlarından borç aldıklarını beyan etmişlerdir.
-Katılımcıların yüzde 61,1 'i ekonomik zorluklardan dolayı mesleki motivasyonlarının düştüğünü, yüzde 84,3'ü ek iş aradığı belirtmiştir. Öğretmenin işi dışında ek iş aramak istemesi oldukça manidardır. Anketimiz incelendiğinde AKP 4nin, pandemi sürecini her alanda olduğu gibi eğitimde de yeterli önlemler almayarak yürüttüğü görülecektir. Biz eğitim emekçileri olarak meslek onurumuzda yaratılan tüm bu tahribatlar karşısında artık sözün bittiğini ve eylem zamanının geldiğine inanarak diyoruz ki, insanlık onuruna yaraşır bir ücret alıp, insanca yaşamak istiyoruz! Söz verilmesine rağmen yaşama geçirilmeyen 3600 ek gösterge hakkımızı istiyoruz! Sadece öğrencilerimiz ve kendimiz için değil ülkemizin geleceği için laik, bilimsel, adil ve kamusal eğitim istiyoruz. Her şeyden önemlisi meslek onurumuzu geri istiyoruz! Buradan tüm kamu emekçilerimizi ve halkımızı, Zam, kriz ve yoksulluk karşısında tükenen emekçilerin haklarını savunmak için; 2022 sefalet bütçesine hayır demek için; Sarayın yalanlarına son vermek için; 4 Aralık'ta Ankara Anıttepe'de Konfederasyonumuz Birleşik Kamu İş'in gerçekleştireceği mitinge davet ediyoruz. Yaşasın Eğitim İş, Yaşasın Birleşik Kamu İş.“ ifadelerine yer verdi.   Foto-Haber:Neslihan Sağaltıcı

Editör: TE Bilişim